Göreceli Olsa da Bulaşıcıdır Mutluluk.
1980lerde, dönemin büyükleri
arasında yer alan yayınevimizin maddi yükselişi, banker faciasıyla yaşanan kargaşada iflasa dönüşmeye başlamıştı.
Günden güne olumsuz etkilenen
yaşam standartlarımız, gelecek endişesini, yaşamımızın merkezine yerleştiriyor, en çok çocuğumuzun geleceğine dair umutsuzluklar yaşıyorduk.
Tam o günlerde bir saat tamiri için Eminönü’n
arkasındaki saatçilerden duvarları saatlerle donanmış birine girdiğimizde,
her yeri kaplayan çeşitli model saatlerin takır takır işlemesinden, minik oğlum
kadar ben de etkilenmiştik.
Sıcak ve gürültülü dışarıdan,
loş ve dingin içeriye girer girmez, dükkan sahibinin sakin ilgisiyle de rahatlayıp dikkatimizi, hepsi tıkır tıkır işleyen saatlere yönelmiştik.
Küçük bir oğlan çocuğunun bu kadar çok işleyen saatten mutluluk duyması gibi ben de, içimde bir mutluluk duygusu belirdiğini hissediyordum.
Yaşamda bazı şeyler kötüye gittiğinde,
her şeyin kötüye gittiğini düşündürten kaçınılmaz algı, beni öyle olmayabildiği gerçeğiyle yüz yüze getirmişti.
Sessiz ve dakik işleyen bu saatler
orkestrası, tedirgin ve umutsuz yüreğimde bizim işlerimizin de elbet yola
gireceğini düşündürten bir melodi çalmasına yol açmıştı.
Bu moralle, olacağından korktuğum
şeyleri yenme gücüyle dükkandan çıkarken kendimi daha güçlü hissettiğimi
daha sonra hep memnuniyetle hatırladım. Zira mutluluğun göreceli olduğu kadar, bulaşıcı olabileceğini de ilk defa o zaman anlamıştım.
Bugün de, toplumsal umutsuzluğumuza neden olan pek çok oluşuma karşın, bazı oluşumların nasıl toplu umuda döndüğünü görmenin sevinciyle bu bağlantıyı mutlulukla tekrar anımsıyorum.
Sevgi Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder