Kimin “Makul”ü?
Görüş ayrılığı diye yaşanan pek çok konuda sorun,
kavramların farklı kavranmasından doğuyor.
Kavramların farklı eğilim ve niyetleri kapamak için kendi kavramından uzaklaşması da ayrı bir sorun.
Özellikle örtülü savunucuların kendi mantığını doğru diye dayatması ise kavramları kavranamaz hale getiriyor.
Özellikle yasalarda kullanılan kavramların taşıdığı belirsizlik, adalet ve hukuk dışı işleyişlere yol açması yönünden son derece
sakıncalı.
Son günlerin güvenlikçi yasal düzenlemelerinde kullanılan “makul”
kelimesinin akla yatkınlıktan bile öteye sezgiye yatkın olarak anlamlandırılması
konuya iyi bir örnek..
Bir durumun gerçekliği açısından akla yatkın olmanın bile yanıltıcı olabileceğini gösteren ve
genellikle Aristo mantığı diye nitelendirilen
mantıksal yakıştırmalarda “makul şüpheli” nitelendirmesinin suçlanmak için yeterli bir ölçüt
gibi sunulması çok sakıncalı.
Kavramlar, kişinin bilgi, mantık ve düşüncesi kadar doğru
kavranacağından “makul şüpheli” değerlendirilmesinde takdir konusunun daha
baştan yanlış ve haksız uygulamalara yol açacağı belli.
Düzmece suçlarla somut delillerin bile yanıltıcı olabileceği
daha yakın zamanda toplum olarak yaşanan pek çok olayda görülmüşken polise, suçlu
olduğuna inandığını bu nedenle hürriyetinden alıkoyma yetkisinin verilmesi de
büyük hatalara ve polis gücüne dayalı baskı düzenine yol açacağı tartışılmaz.
Bu durumu mantık oyunlarıyla çarpıtıp isabetli gibi görmek
ve göstermek bireysel ve kurumsal sorumluluk açısından ağır bir toplumsal suç
sayılması gerekmez mi?
Sevgi Özkan