20 Şubat 2013 Çarşamba


TOPLUMUN ORTAK AKLI NELERLE MEŞGUL?

 

Medya için halk bunu istiyor veya halkın nabzına göre şerbet verme bahanesi gerilerde kaldı. Sosyal medya halkın nabzını idareyi ele geçirdi. Yine de ağırlıklı konuların dikkat alanına sokulmasını görsel ve yazılı medya tayin ediyor.

Halkın ortalama istek ve eğilimlerine sunulan ve benimsenen konulara bakınca dünya kamuoyunu meşgul eden konuların pek çok yönden dikkat dışı kaldığı bir toplum olduğumuz görülüyor.

İletişim çağında dünya nüfusunun yüzde otuz beşe yakınının birbiriyle iletişime girdiği saptaması ki dünya kamuoyunun küresel ve yerel sorunları gittikçe ortak dikkat alanına girdiğini gösteriyor.

Dedikodu güdümlü çatışmalı siyasi söylemlerin tüm ortak dikkat alanını esir aldığı toplumumuzda Küresel vizyonu paylaşmak ne kadar mümkün? Bu açıdan medyamız, genel olarak tiraj kaygısıyla içine itildiği sınırları zorlama şansına ne kadar sahip ki?
Bu soruların cevabı bugün için umut içermiyor maalesef.

Geçen gün küresel vizyona sahip bir çevreci yazarın dünyanın ortak sorunları üzerine yürütülen ortak savaşımlarda neler olup bittiğine dair verdiği haberleri okurken bizim toplu dikkat alanımızın nasıl dışında kaldığını göstermiş oluyordu. Zira medya üzerinden takip ettiğimiz dünyanın, gerçek dünyanın gündeminden çok uzak bir seyir izlediği ortada.

İletişim çağında bilgi parçacıklardan oluşturulan kolajlarla üzerinde düşünmeye zorlandıklarımızın  çoğunun dedikodu seviyesinden öteye gitmeyen bir dar bakış oluşturduğu görülüyor. Bu durumun tüm iletişim olanaklarına karşın toplumun ortak bakışını dar ve sığ bir dünya algısına zorladığı da.

O zaman kendi içinde bir dünya yorumuyla kavrulan ve dünyayı da bundan ibaret sanan bir kamu oyuyla nerelere varabileceğimiz düşünülmesi gereken bir konu.

Bu alanda medyaya çok önemli bir görev düşüyor. En azından "arkası yarın" yayınlarına dönen ve o, onu dedi, bu, bunu dedi takipçiliği azaltılarak özellikle yeni nesilleri eğitim ve sağlık gibi temel sorunlar başta olmak üzere gelecek dünyalara hazırlayıcı konularla yetiştirmeyi misyon edinmeyi de klasik medya üstlenmeli. Zira sosyal medyanın orkestra şefliği de hala klasik medya üzerinden yürüyor.

Siyasilerin her an nereye gidip ne dedikleriyle oyalanan insanlar topluluğunun ortak aklı bu dünyayı kavramaya yetmeyecek. Bu da dünya kamuoyunu belirleyen yürütücü akla katkıda  devre dışı kalmak ve yok sayılmak anlamına gelecektir. Bununla da nasıl övünebiliriz ki?

Sevgi Özkan

18 Şubat 2013 Pazartesi


KARŞITIN KARŞISINA İLİŞTİRİLEN KARŞITLAR

 

Kendi görüşlerini ortadan kaldıran durumlar açığa çıktığında sesleri çıkmayan mevcut işleyişin savunucuları karşıtların sesini kesmek için karşıtlık korolarının gücüne sığınıyorlar.

Demokrasiyi herkesin görüşünü açıklama özgürlüğü olarak tanımlayınca kendi doğrularına sarılmak mı, karşı doğruları da dikkate almak mı daha iyi olur demek anlamsızsa da, karşı görüşlerin zorla birbirine iliştirilmesi düşündürücü oluyor. Zira mevcut işleyişe yönelik her eleştirel görüşü, karşı görüşle devre dışı bırakan veya dengeleyen fikirsel çatışmalı bir kamuoyu yaratma düzenine ulaşmış bulunuyoruz.

Şu anda toplumda genel hatlarıyla ele alınacak taraftarlık bölümleri: Karşı olanlar, karşı olanlara karşı olanlar, her ikisine de karşı olanlar, bazen ona bazen ötekine karşı olanlar diye sınıflansa da aslında özellikle iktidar yürütümleri üzerinden ortaya çıkan sonuçlara dönük özellikle iktidar yürütümleri üzerinden ortaya çıkan sonuçlara dönük değerlendirmelerde mevcutu  savunanlar ve savunmayanlar diye iki ana başlıkta toplanılıyor.

 Herkes kendi karşıtlığının sınırlarını kendi yargısına göre çizse de devamlı etkileşim alanı yaratan bu karşıtlıklar birbirleri üzerinden hiçbirini tam yansıtmayan bir sonuç çıkarıyor,

Yani hiçbir taraf kendiyle kalamıyor, kalanların kendini var etme şansı azalıyor veya yok oluyor.

Özellikle medya üzerinden yürütülen tartışmalarda karşı tarafın yer almadığı bir değerlendirme mümkün kılınmıyor. Karşı tarafın görüşünü zayıflatma göreviyle varlık gösterenler, izleyici gözündeki performanslarının açmaz ve tutarsızlık yansıtması korkusuyla  endişelendiklerinden daha tedirgin ve saldırgan olabiliyorlar.

İliştirilmiş doğrultucular da denilebilen bu tip taraftarların en önemli görevleri de karşı tarafı konuşturmama çabasıyla zaman kazanma olup bu konuda gittikçe kıdem kazanıyorlar.

Bu durum tek taraflı söylemlerin kendi amincileriyle yetinmelerini mümkün kılmadığı için daha adil gibi görünse de özünde her şeyin aslından uzaklaştığı bir düşünme ortamı oluşturarak sapla, samanın doğru ile yanlışın birbirine karışmasını sağlamaya daha uygun oluyor.

Bu nedenle “doğru” olanın kıymetinin azaldığı ve de birbirleriyle etkileşen devamlı değişim ortamları doğruların savaşımını kaçınılmaz kılarken.

Kişilerin ister istemez kendilerine ulaşan bilgilerden tek taraflı seçenekleri komutlayarak kurtulma şansı bırakmayan ve  olan bitene dair, her görüşün yanına promosyon olarak eklenen karşıt görüşlerle algılanmasına demokratik ortam diyebilmek olsa olsa iyi niyetli bir temenni sayılır.
Sevgi Özkan

14 Şubat 2013 Perşembe


ŞİDDETE KARŞI DANS EDENLER, KAÇ KADININ DÖVÜLMESİNE YOL AÇMIŞTIR ACABA.

Sevgililer gününde kadına yönelik şiddetin eş zamanlı toplu dans etmelerle dikkat çekici hale getirilmesi dikkat çekilmesi istenenlere ulaşıp onları düşündürecek mi emin olmasak ta bu kadınlara kızıp eve gidince karısını dövecek erkekler de olabilir. Zira birikmiş ve taşan bir erkek şiddeti ile karşıkarşıyayız.

Medyada her gün kadınlara dönük en az iki tane cinayet vakası yer alıyor.

Bu konuda yapılan bazı araştırmalar 2003 den beri bu cinayetlerdeki artışı ispatladığı halde "evvelden de vardı, şimdi daha çok görünüyor” kolaycılığı ile geçiştirmeye kalkılamaz

Neredeyse öldürülen günlük kadınlar listesi yapılacak kadar artan bu sosyal gerçeğin, sadece iyi ve kötü insan ikilemine sığmayacak kadar çok boyutlu olması, çözümü için doğru okunması gerektiğini de gösteriyor.

Yoksulluk, cehaletin yanı sıra iletişim çağının hızla değişime uğrattığı normların yok olması, yerine yenilerin aynı hızla gelmemesi de bu konudaki önemli etkenlerden biri.

Şu veya bu gerekçeyle işlenen bu cinayetlerin, zihinleri sürekli uyarırken, aynı açmazı yaşayanlar için bir empati kaynağı ve çözüm yolu gibi algılandığı da görülüyor.

Bir yandan da kanıksanarak birbirini besleyen bir durum yaratıyor.

Kamu dikkatini devamlı meşgul eden ve aynı bireysel ve sosyal açmazları içeren bu davranış örnekleri kısa bir sürede kendi göreneğini de yaratarak adeta yol gösterici olabiliyor.

Geçmişe oranla olan bitenden daha çok haberdar olunan günümüzde, algılama ve anlamlandırma yetersizliğine, cehalet ve yaşamın türlü yoksunlukları eklenince, en masum ayrılma isteği cinayetle sonuçlanabiliyor.

Eşi, eski eşi, nişanlısı, sevgilisi üzerinden modellenen “kadın” algısı, çeşitli uyaranlarla anlaşılamayan, baş edilemeyen ve söz geçirilemeyen bir varlığa dönüşen erkek zihninde kendi namusuna dokunan ciddi bir korku üretiyor.

Pek çok alanda olageldiği gibi, kadın erkek ilişkilerinde de, gelişmemiş rasyonelliğin yerini duygusal ve içgüdüsel tepkilerin almasıyla ortaya çıkan şiddet eğilimi, cehalet ve yoksullukla birleşince devreleri karışarak kontrolü kaybeden aklın, kendini ve etrafındakileri ortadan kaldırma refleksine dönüşen cinnet olgusu kaçınılmaz hale geliyor.

Çözüm için kuvvetli bir kamuoyu protestosu yaratmak, rasyonel ve ciddi uygulamalara dayanan önlemleri yaşama geçirmekle sağlanabilir.

Vakaların günlük duyurusuyla kendi gerçeğinin reklamını yapan bu sorunun halli için birey eğitiminin ve korunmasının sağlanması kadar kitlelerin sorunu kanıksatmadan çift taraflı empati sağlayarak eş zamanlı etkileneceği sosyal reklamların oluşturulması önem kazanıyor.

Dans önemli bir güç gösterisi olsa da yanı sıra bu sosyal sorumluluk alanına sermaye ve akıl desteği sağlamak ta sivil toplum inisiyatifiyle gerçekleştirilebilir.
Sevgi Özkan

 

9 Şubat 2013 Cumartesi


 Akıllı Aletler Bunarsa N'olacak ?

 

Tam keşfedemediği aklını aletlere devreden insanın tüm yaşamı da bu aletlerin yöneltim ve güdümüyle yürüyor.

Sanayi dönemiyle dakikleşen zaman algısı digital çağın güdümünde daha hızlı ve dolu algılanmaya başladı. Bugün de kendimize monte ettiğimizi sansak da aslında bizim onlara eklemlendiğimiz ve kimsenin hiçbir şeye vakit bulamadığı bir zaman algısıyla yaşanıyor.

Aklımızı emanet ettiğimiz ve akıllarından şüphe etmediğimiz bu yapay akıllar bunarsa ne olacak?

Bunca küresel dert varken belki erken sayılabilir ama en büyük endişe bu olmalı zira  işaretlerini şimdiden görüyor gibiyiz.

Mesela yol gösterici navigasyon aletlerinde görülen arızalar yeni tip kazalara yol açmaya başladı.

Yani akıllı diye bu yaşam kolaylaştırıcı desteklere güvenmenin bedeli pahalı olabiliyor. Gideceği yere varacağını sanan sürücü çok farklı istikamet ve sürede kendini başka yerde bulabildiği gibi, kimi sürücü de yanlış yönlendirme nedeniyle uçurumdan yuvarlanmış. Navigasyonunun bazen yanılıp arabasına olduğu yerde daireler çizdirdiğinden yakınanlar da var.

Bu tip örnekler çoğalınca bu endişeye pek yersiz sayılmaz Ama bence asıl endişe edilecek aletlere devredilen insan aklının eskisi gibi tek başına çalışma kapasitesi de köreleceği için işler iyice karışabilir.