30 Ağustos 2012 Perşembe


Düşünceni denetle, yoksa yanarsın.

Son günlerin insani gelişmeyi ilgilendiren en önemli haberi, düşüncelerin beyindeyken saptanmasıydı. Bilgisayarlar gibi insan beyni de 'hack'lenecekti.

Beynimizdeki kişisel bilgilerin saptanıp, çalınması benim fikrim, benim buluşum iddiasını tartışılır hale getireceği için henüz hallettik derken yeni tür fikir ve düşünce hırsızlığı ve telif sorunuyla karşı karşıyayız demektir.

İşleyişi çoktan kopyalanan insan beyninin robotik sistemlerin geliştirilmesinden böyle olanakların çıkacağı belliydi ama fütüristik bir kavrayışla daha çok zaman var diye önemsenmemişti.

Zaten son yıllarda ileride olacak diye endişe etmediğimiz öyle şeyler hızla oluşmaya ve yaşamlarımızı yönlendirmeye başladı ki, değil endişe duymak, şaşırtmıyor bile.

Fikirlerinin çalındığını bilmeden kendinin sandığı bir değere rastlayanların ne yapacağım diye düşünme zamanı geldi çattı demektir. Beynindekileri kaptırmaktan çok kimin kaptığını ve başına neler geleceğini bilmemek zor.

Artık düşünen insanların suça dönüşebilecek özel zihinsel birikimleri nedeniyle suçlanma ve tutuklanma olasılığı da artıyor demektir.

Gerçi ülkemizde son dönemlerde aklından geçirme türü savların adli suçlama ve mahkemelerde delil gibi kullanılması mümkün olurken bunun ispatlanması için bu yola başvurulması da bilimsel veri yerine geçebilecektir. Hatta bu gelişmenin bizdeki bu uygulamalardan örneklendiği iddiası bile yaygınlaşacaktır.

Gerekçeli kararlarda aklından geçirme suçuna artık daha çok ceza verilebilir. Şimdiden akıllı olup düşüncelerimizi denetlemeliyiz. Maazallah gerisi çok karışık. Düşünme suçu esas şimdi başlıyor.
Allah aklımı korusun demenin tam sırası.

Sevgi Özkan

8 Ağustos 2012 Çarşamba


MERAK TERBİYESİ!



Merak, insanın bilme ve öğrenmesinde önemli motivasyon sağlayan bir duygu olarak bilimsel pek çok araştırma ve buluşta önemli rol oynuyor

Toplumun merak kültürü, yaygın olarak benimsenen değerleri ve merak türlerinden oluşuyor.
Toplumda var olan merak türleri de, bireylerin entelektüel kapasitesi ve beyinsel kodlanmasıyla  biçimleniyor.


Mesela son günlerin insanlık için önemli bir merak konusu olan Mars’a indirilen MERAK’ı merak etmek, bilimsel merak açısından önemli bir gösterge. Toplumsal gündemi olmayan bilimsel merakı iyice yok eden acil sorunlarla dolu olan ülkemizde kaç kişi bu konuyu merak edebilecek bir durumda acaba?

Ciddi sorunlar yerine bireysel mahremiyetlere dönük merak giderme ve oluşturma açısından da tatmin aracı olarak insan ilişkilerinin önemli bir vazgeçilmezi olan dedikodu, özünde terbiye edilmemiş ve bilimsel olmayan bir meraka dayanıyor.

Dedikodunun özünde kişinin öğrendiğine kendi ekledikleriyle büyüyerek gerçeğinden kopan bir malzeme tüketimi söz konusu.

Yol açtığı pek çok yanlışlık ve çatışma nedeniyle kınansa da dedikodu insanların vazgeçemedikleri bir davranış açığı olarak gerçeği ve gerçeği algılama yeteneğini farklılaştırırken aynı zamanda komplo teorilerine yatkınlığı da arttırıyor gibi.

Bireysel hak ve hukukun gelişmediği toplumlarda özel yaşama dönük merak ve karışmalarla, insan mahremiyetinin ihlal edilmesi önlenemiyor.

Merak olgusunu başkalarının yaşamlarına dönük kısır küçük ve önemsiz noktalardan daha düşünsel ve bilimsel yönlere geliştiren insanlar, zaten merak terbiyesi kazanmış ve gelişmiş kişiler olarak başka biçimde var olmayı beceremezler.

Bireysel mahremiyet bilinci gelişenler, başkalarında neyi merak etmesi gerektiğini de denetleyebilen, kendileri kadar başkasının özeline de saygı duyulmasını gelişmişlik olarak kazanmış ve kollamış bireylerdir.

Basit içgüdülerden, düşünce ve bilgi ile yaşama gelişmişliğine evrilen akılların merak türleri ve kaliteleri çok farklılaşacağından böyle bireylere sahip toplumlar da bireysel hak kültürü açısından daha gelişmiş olurlar.

Bireylere merak terbiyesi, küçük yaşlarından itibaren çevresi ve toplum tarafından kazandırılması gereken önemli bir gelişim basamağıdır. Bu nedenle içgüdüsel merak duygusu, insanların toplumsal gelişimi yönünden çocukluktan başlayarak terbiye edilmesi gerekir.

Ülkemizde olan biten her şey dedikodu seviyesinde bir merak, toptancı değerlendirme ve yakıştırmalarla ele alındığından gerçeği doğru algılama ve olan biteni doğru okuma merakı merakı gelişmiyor.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

FENA HALDE GERÇEK

Öyle günler yaşıyoruz ki kişisel romantizmlerimizle kendimizi dışına itemeyeceğimiz kadar önemli sorunlarla, her yandan sarılmış gibiyiz.

Bir yanda savaşa sürükleniyoruz hissi veren dış politika açmazları,

Öte yandan olan biteni farklı argümanlarla okuma ve yorumlama farklılığından doğan kamplaşmalar.

Eleştirel sorgulamalar, herkesin kendi bilgi ve hassasiyetine uygun olarak birilerini mimlediği mikro cepheleşmeler ve cepheleri bölmeye başlayan farklılaşmalar artıyor.

Her gün yadırganmadan bakılan cenaze ilanlarına dönen özellikle kadına dönük şiddet olayları.

Her türlü tehlikeye maruz kalan ve bu olguların şahitliğinde büyüyen çocukların ve toplumun geleceğini şimdiden belirleyen bitmez tükenmez travmalar.

Eğitimin tüm safhalarında her çocuk ve gencin kaçınılmaz olarak en az bir kez deneme objesi ve yaz boz tahtasına dönüştüğü uygulamalar.

Görev kusurlarına karşın belli bir anlayış cephesinde gedik açmamak için ısrarla yerlerinde tutulup hatta terfi edilmeyi sağlayan ve kusur işleyen mükafatlandırılır algısına yol açan bir sicil! sistemi

Yargısal güvensizliğe yol açan hukuk uygulamalarından doğan bireysel cezalandırma girişimlerindeki artış.

Suçluyla, zanlı farkını yok sayan uygulamalar ve bundan doğan mağduriyetleri giderme yerine, nitelikli katillerle, başkaldıranları eşitlemeye dönük bir ceza ve af mantığı.

Düşüncelerin mantıki bütünlüğünü bozan ve davranışları etkileyen bu kaotik değerler ortamında nasıl düşüneceği ve ne yapacağına karar veremeyen insanlar.
Var olan yasalara uyulmadığını gösteren uygulamalara çare olarak yeni yasalar yapmayı hedefleyen bir mantık oyalamacılığı içinde normları kaybolan ve yenileri oluşmayan bir topluma dönüşüyoruz. 

Herkes her şeyden şöyle veya böyle nasibini aldığı için tek başına kimsenin haklı olması da artık bir anlam ifade etmiyor

Böyle olsun diye mi yapıldığı bilinmese de, sonucu böyle olan bir takım düzenlemelerin sadece mimlenenleri değil tüm toplum yaşamını fena halde etkilediği ve kimsenin dışında kalamayacağı bir toplumsal gerçeklik içinde yaşıyoruz.

Sevgi Özkan

.