22 Aralık 2012 Cumartesi


İktidarların hataları kaç neslin harcanmasıyla gideriliyor?

 

Devlet adamlığının eğitim alanına dönen iktidarlar ülkenin kaç nesline mal oluyor?

İleriye varmak için sadece geriye bakanlar toplumunda, gidenin sorumluluk alanından gelenin, gideni aratması, aslında gidenin gerisinde kalmasından olmalı ki, giden de öyle gelmişti zaten.

Karışık oldu. Neden gelen gideni aratmış?

Gelenin gideni aratması daha öncekinin rahatsızlık veren noktaların gerisinden gelenin gidenin ilerisine değil gerisine düşerek işe başlaması. Bu nedenle devlet adamlığı, hatası ve doğrusu çoğunlukla iktidar üzerinden yürütülerek kazanılıyor.
Kaç nesil iktidara geriden gelip anca ilerleyen devlet adamlığı olgusuna kurban verildi, verilecek?
Sevgi Özkan

21 Aralık 2012 Cuma

Eyvah yaşıyoruz!
Patlamayan kıyametin eğlenceli kutlaması işin özünü çok açık yansıtıyor.

Bilgi çağı, dijital çağ derken gezegen ahalisinin büyük bir kısmı kör inançlara yenik düştü.

Kıyamet kehanetinin prim yapması gelişen teknolojiye rağmen aklın hala kalbe yenik düştüğünün en güzel ispatı.
Aslında kıyamet inancını besleyen en önemli etken, reddedilemeyen ölüm gerçeği.
Benden sonra geriye bir şey kalmasın, benimle birlikte her şeyin biteceğinin gözü arkada bırakmayan rahatlatıcı kabulü gibi.

"Çok şükür batıl inançlarım yoktur" derken kulağını çekip tahtaya vuranın açmazına dönüşen inanç ihtiyacının toplumsal versiyonu.

Güçsüzlük ve süreksizlik duygusunun yarattığı güç arama isteği, evrilen aklın kalple henüz kuramadığı bir denge.

Yaşamın en temel çelişkisinin en temel gerçeği olan yokluktan medet uman gezegen ahalisinin önlenemez gerçeği.
Kısmet başka kıyamete ! 

16 Aralık 2012 Pazar


Kıyamet Umudu!

 

Günün gerçeklerini kavrayamayanlar, geçmişin eski metinlerden kehanet üreterek anlamaya çalışıyorlar.

Bunların başında “Kıyamet” kaygısı geliyor ve nasıl bir kaygıysa dört gözle bekleniyor.

Bir çeşit, “bu dünya artık baş edilemez oldu, kıyamet kopsun kurtulalım” vizesi alınmış gibi.

Çevre felaketleri, yüreği ağza getiren uluslararası itiş kakışlar, digital çağın henüz içselleştirilemeden değişen gelişimlerinin yarattığı hiçbir şeye yetişememe duygusu, bireysel açmazları noktalayan ölme ve öldürme salgınları, kafa ve yürek karıştırıcısı olarak kaderlerimizi çizmeye devam ediyor.

Kıyamet gibi toplu yok oluş beklentisinin bu kadar yükselmesi, artık her bakımdan güvenli bir yer kalmadığı hissine kapılan Gezegen ahalisinde günden güne artan kapana sıkışmışlık korkusunun, insanlara kıyameti kabul ettirmesi de denilebilir.

Ama asıl kıyamet, bu finalin yaşanmayacağının anlaşılacağı 22 Aralıkta kopacağa benziyor.

Kurtuluşu, karamsarlık üzerinden umutlanmakta arayan dünyalılar, bundan sonra teselliyi nerede bulacaklar?

Sakın, bir dünya savaşı kıyametiyle yetinmeye kalkmasınlar.

Bir gecede yaşanıp bitmeyen gerçek kıyamet işte o zaman oluşur. Aman ha!

Kendimizi başka bir takvim bulmalıyız.
 

  

15 Aralık 2012 Cumartesi


Anlama engelliler toplumu mu, anlaması engellenenler toplumu muyuz?

 

Eski Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümü, bunca yıldan sonra, pantolon uyduramadık gömlek verelim tarzı bir saçmalıkla birden bire tartışma gündemine sokuldu.

Adli tıp diyor ki neden öldüğünü bugün yapılan otopsiyle anlamak mümkün değil. O zaman otopsi yapılsaydı ölüm nedeni saptanabilirdi.

Bu bilgi işlemsel açıdan doğru ise, söylenenin anlaşılmayacak bir yan yok. Yanlışsa, neden adli tıbbın bilgisizliği değil de söylediklerinin tutarsızlığı üzerinden tartışma devam ettiriliyor?

Şu anda rastlanan bir takım maddeler mezardan da bulaşabilen maddeler olabileceğinden ölüm nedeni zehirdendir yargısı verilemez deniyorsa, bu söz neden anlaşılamıyor. Anlaşılmaması sözden değil anlaşılmamak isteğiyle sözün üzerinden konunun uzatılmasından değil mi?

Bu sözden kalkıp adli tıbbın ne dediği belli değil hükmüne varılabilir mi?
Neden bu konu hala ortada tutulmak isteniyor.

Bu kadar gereksiz oyalanmalarla niye meşgul oluyoruz. Bambaşka nedenlerle önümüze sürüldüğü belli olan bu konuyla neden uğraşmak yanlısı olanlar var.

Sorun anlaşılmadı mı? Her konu neden bu kadar anlamsızca taraftarlaştırılıyor?
Anlama engelli olduğumuzu daha iyi anlamak için mi?

Bu kadar mantıksızlıktan mantıklı bir sonuç çıkar mı?

Pireden deve imal eden bu düşünce biçimleriyle hangi doğruyu, doğru anlama ve anlaşma şansımız var?

Üzerinde tartışmamız gereken esas konu bu.

14 Aralık 2012 Cuma


Adaletin değil, cehaletin gücüyle karşıkarşıya kalmak! 

Pek çok davada tanık olunanlarla zedelenen adalet duygusu, yargılamalarda gözle görülür yanlışların artmasıyla , çoğunluğun paylaştığı bir rahatsızlığa dönüşmeye başladı.
Başından beri kasti tutum olarak görülebilecek çelişkili uygulamaların, basit usul hatası diye geçiştirilerek yeterince önemsenmemesinden buralara gelindiği unutulmamalı.

Uzun süredir"kedidir kedi", vurdumduymazlığıyla geçiştirilen usul hataları, yırtıcı kaplan gücüyle herkesi sindirince, durum açığa çıkıyor.

Derin suçlular araştırılacak diye beklenenlerin yerinde nelerin olduğunu ve de gerçek suçluları yargılamak diye nasıl bir tiyatro oynandığı çoğu kişi tarafından yeni yeni algılanmaya başladı.
Baştan beri doğru yolda ilerlendiği iddiasında olanların artık yanılgılarını kabul etmekte zorlandıklarını döneme gelindi. Şimdi de, kedinin yerini alan kaplanın yine de iyi eskiye göre daha iyi olabileceği gibi adaletten dem vuran gülünç manevralar sergiliyorlar.
Haklılar çünkü, yanlış kazanların alevini yellediklerini en iyi kendileri görmeye başladıklarından değerlendirmeleriyle oluşturdukları yanlış kamuoyunun sorumluluğunu duymaya başlamış olmalılar.

Her tartışmada yüksek sesle sergiledikleri meydan okumalar, yavaş yavaş sessiz itirazlara dönüyor. Burada farkına varmadıkları cehaletlerinin gücüyle ne kadar yol alınacağını da görmüş oluyorlar.
Nasıl görüldüklerinin tam da farkında olmadıklarından durumu idare ettiklerini sanıyorlar ama fena halde yanılıyorlar.

Sevgi Özkan

13 Aralık 2012 Perşembe


Dijital çağın insanlık halleri!

Avustralya’da yaşayan iki radyocunun çok uzaktaki İngiltere’ye uzanan telefon şakası bir kadının ölümüne yol açtı.

Gezegenimizde gerçekleşen bu olay ve buna bağlı gelişmeler günden güne gelişen bilgi ve dijital çağ nimetlerinin biz gezegen ahalisi için nasıl tehlikeler yaratmaya başladığını da gösteriyor.

Avrupa kıtasındaki İngiltere Kraliyet ailesinin gelini hamile kaldığını bütün dünyayla aynı anda öğrendikten sonra bütün haber kanalları bu basit doğa olayını günlerce tüm dünyanın ortak dikkatinde tutmayı başardılar.

Mide şikayeti ile hastaneye giden kraliyet gelininin hamile olduğu ve bir gün hastanede kaldığını gezegen ahalisi olarak hepimiz öğrendikten sonra Avustralya’dan iki şakacı radyocu, İngiltere’de gelinin kaldığı hastaneyi Kraliçe Elizabeth’in sesiymiş gibi aradığını ve şaşkınlaşan kadın görevlinin, telefondaki sesi gelinene bağlamaya kalktığı bu olay ve sonrasında olanlar günlerdir konu olmayı hak eder nitelikte. Zira işin gerçek habere dönüşen yanı, bu konuşma kaydının internet iletişimiyle tüm dünyanın diline düşmesi.

Daha ötesi de kraliyet ailesinin bu şakayı ciddiye alıp hastaneyi suçlaması. Bundan sonra telefon görevlisi genç kadın olan bitenden kendini sorumlu hissedip bir anda dünyanın diline düşmenin verdiği ürküntüyle kendi yaşamına son veriyor.

Şakanın kaka olması diye geçilemeyecek bu olay, bütün dünyayı üzerken küresel iletişim çağında yapılan her hareket ve sözden başkalarına ve kendimize karşı nasıl sorumlu olunacağı bir çağa ulaşıldığını da hepimize gösteriyor.

Bu sefer Avustralya’daki radyocular yaptıklarına çok üzülüp Noel eğlencelerini iptal edeceklerini bildirmişler.

Artık insanlar birbirinin kurdu olmaktan çıkıp kaderi olmaya başladı. Aman dikkat siz siz olun şaka ve metaforlarınıza dikkat edin.

Gezegen ahalisi henüz bu şakalara pay bırakacak bir ortak gelişmeye ulaşamadı. Birinin şakası, birinin esprisi veya kalemi öbürünün veya öbürlerinin duygularına veya kutsalına dokunabilir. Unutmayın Kim olursa olsun, artık kimse eskisi gibi ulaşılamaz değil.

Sevgi Özkan  

 

8 Aralık 2012 Cumartesi


Dünya Ahalisinin Bozulan Gerçeklik Algısı.

 

Newyork Metrosunda kavgada rakibinin itmesiyle raylara düşen adamın kurtulmak için perona çıkma çabasının anlık görüntüsü medyada bir fotoğraf karesi olarak yer aldı.

Olaya görenlerin yaklaşmakta olan trene rağmen oldukları yerde donup kalarak adama yardıma koşmamaları, birinin de fotoğraf çekmeyi seçmesi, günümüz insanlarında felaket ve tehlike algılarının geldiği son durumu iyi yansıtıyor.

Fotoğrafı çeken gazeteciye neden adamı kurtarmaya koşmayıp fotoğrafladığı sorulunca sanki başka şey yapılamazmış gibi ben flaşımın ışığıyla treni durdurmaya çalıştım diye kendini savunması bile ürkütücü.

Yıllar önce Peter Seller’sin oynadığı bir filmdeki sahneyi akla getiriyor. Uzaktan kumanda aletinin çıkmasıyla sanal alemde seyredileni oturduğu yerden yönetme denemeleri ve bu tür değişimlerin çeşitli yansımalarını konu alan bu film, bozulmaya başlayan gerçeklik algısını çok etkili biçimde yansıtıyordu.

Dünya ile ilişkisini devamlı tv izleyerek kuran, elindeki kumandayla olayları durduran  adamın gerçek yaşamda üstüne gelen iki saldırganı kumanda aletiyle zaplayarak durdurmaya kalkması çok çarpıcı bir kare olarak bugünleri işaretliyordu.

Çok yönlü iletişim gelişmeleriyle sanal ile gerçek algısının iyice karıştığı günümüz insanı da, her olayı tv haberi veya filmi gibi algılamaya, müdahale etme seçeneğini unutan bir aymazlığa sürükleniyor gibi.

Sanal etkileşimin her alanında görülen savaşları, felaketleri, kurgu veya gerçek tüm olup bitenlerin pasif seyircilerine dönen dünya ahalisi, artık kendinin yer almadığı hiçbir filme seyretmekten öte karışmıyor, empati bile yapmıyor meyer ki, içinde kendisi olmasın.
 
Sevgi Özkan 

5 Aralık 2012 Çarşamba


Cafer’liğin Ağır Mesaisi

“Cafer bez getir” sözündeki Cafer, sıkışılan acil durumlarda yardıma  koşup durumu düzeltmeye zorlanan birigibi algılanır.
Yaşamın İnsanları Cafer durumuna düşürdüğü veya düşürüldüğü pek çok durum var. Politik yaşamda da Caferlik duruşunu benimseyenlere rastlanıyor.
Özellikle siyasi sorumluların tartışma yaratan sorumsuz demeçlerinden sonra hasar giderici Cafer’ler, birer birer ortaya çıkıp durumu yatıştırırlar. Özellikle başkan konumunda olanların kendi inisiyatifleriyle devlet yönetme inisiyatifini karıştırdıkları ve kendi eksilerini göz göre göre oluşturdukları durumlarda ortaya çıkan Caferler çağırılmadan gelip devreye girerler. Anlaşmazlıklarda  arabulucu  olmakla karıştırılmayacak biçimde ortalık temizleyici olan Cafer’lerin işlerinin gittikçe zorlaştığı görülse de, telafi kültüründe yaverlikten ve yeminli çevirmenlikten öte, getirisi bol bir uğraş olduğu için caferler çoğalıyor gibi. Acaba? Zira artan caferlik sirkülasyonu, sayı yetmezliğinden mi durumun kaldırmazlığından mı tam anlaşılamıyor.
Sevgi Özkan
 

 

ŞUCU, BUCU

 

Kavramsal algıların gereğince oluşmadığı fikirsel tartışmalarda bilgi ve fikirleri sınıflama yöntemleri, içerik ve sınırlarını herkesin kendi bilgi ve algısına göre oluşturduğu.anlamlandırma farklılıklarına takılıyor.

Karşısındakini Şucu, bucu diye rastgele veya olmadığı etiketlerin raflarına koyanlar ve koyulanların ortak şikayet ve tutumu da buradan kaynaklarınıyor.

Tartışma ve anlaşma zeminini zorlayan en önemli etken de çoğunlukla bu oluyor.

aslında neci olduğundan önce nasıl düşündüğü ve ne dediği, niçin dediği önemsenmeden  aynı başlıklar altında defterleri dürülenler karşısındakiyle tartışırken aynı hatayı yapmaktan kaçınmıyorlar.

Bu çerçeve nitelendirmeler sanki kesin ve bilimselmiş gibi karşısındakini dinleyip anlamadan düşman belleme tavrı içinden çıkılamaz bir atmosfer oluşturuyor.

Alakasız gerekçelerle gerçeği çarpıtarak birbirlerini hırpalayanlar, neyin kızgınlığını taşıdıkları da pek belli olmuyor. Çoğu kafalarında algıladıkları, doğru kabul ettikleri argümanları kendinden emin şekilde

Sıralarken karşısındakinin kendisi hakkında çoktan verdiği karara tosluyor. Kimse birbirinin ne dediğini anlamıyor.

Gördükleri ve gerçek diye inanmak istediklerine inananların nesnel olmaktan uzak öznel dünyası kendini kendine haklı göstermekten öteye gidemiyor. Kavramsal algılama gelişemiyor.
Sevgi Özkan