17 Temmuz 2014 Perşembe


Geçmeyen moda olma modası (!)

Her zaman moda olan moda, kaçınılmaz bir benzeşim baskısı olarak, inanç ve düşünce dahil her alanı biçimliyor.

Bireysel varoluşun kitlesel olarak önemli bir aktör olmadığı tam gelişmemiş toplumlarda her şey, ortak süre ve alanlarda benimsendiği için bu baskının dışına çıkmak mümkün olmuyor.

Eğer tek bir adamın sözünden çıkmama modası geçerli olmuşsa, orada bu baskı süresi yönetimsel olarak tayin edilir hale geliyor ki buna despotluk, az ötesine de diktatörlük deniyor.

Şu son yıllarda toplumsal bölünme diye tanımlanan tehlike de bu despotluğu benimseyenler veya benimsemeyenler olarak ikiye bölünüyor.

Biri diğerini red ederek varolan bu bölümler gerçeğin  “doğrusu”yerine kendilerinden olmayanı yanlış görerek varlığını sürdürmeyi hedefleyen taraf için“doğru”nun da bir anlamının kalmadığı meydana çıkıyor.
Moda bunlardan birine taraf olmak olunca karşıt grupların varlığı da modaya kurban gidiyor

11 Temmuz 2014 Cuma


 

Organik insanı da, pazarda arayacağımız günler yakın.

Son on on beş yıldır gittikçe akıllanan makinelere eklemlenen insanın sanal dünya ile iletişimi, akıllı akılsız, zengin fakir, eğitimli cahil, her türlü farka karşın katılım açısından eşitlendiği bir alanda gerçekleşiyor.

Bu gidişle küresel demokrasiye gidişi sağlayacak en önemli gelişme internet ve sosyal medya iletişimiyle olacak gibi.

Artık insanlar bir şey söyleme veya yazma konusunda herkesin herkesle iletişebildiği bir hak eşitliğine sahip olmanın güvenini paylaşıyorlar.

Bu yeni iletişim, bir yandan insanı yeniden inşa ederken bir yandan da her türlü iletişimin eşit şartlarda gerçekleştiği yeni bir dünya oluşuyor.

Yeni dünyanın insanı, eskiye göre düşünme kabiliyeti daha gelişmiş ve daha mı bilgili diye tartışılsa da eskiye göre daha fazla uyarana ve bilgi bombardımanına maruz kaldığı için daha unutkan, daha dikkatsiz ve biraz daha şaşkın.

Öte yandan, idealize yoluyla insanlığı yücelten değerleri de çok dert etmeyen ortak bir basitlik ve vasatlık yaygınlaştığı için alabildiğine yüceltilen insanlık kavramı da gittikçe değer kaybediyor.

Düne göre daha çok yaşadığı ana ve güne dönük dertlerle iletişen insan, bu açıdan ileriye doğru umut vermeyen bir gelişim tablosu sergiliyor.

Artık “düşünen insan”ın yerine daha çok kendini düşünen ve aklına geleni iletişim alanına boca eden değersizlikler ortamı, her alana hakim olmaya başlıyor.
Yeni nesillerin genel algı ve değerleri, eskilere göre bir bakıma çok daha ileride bir bakıma ise robot duygusallığında bir insan modeline dönüşüyor.
Her gün orijinaline sağlık ve gençlik kaygısıyla eklemlenen yeni akıllı parçalar, gerçekten yarısı yapay eklemli insan modelini ideal hale getirirken, aşık olabilen robot yapımına çok az zaman kaldığı haberleri, birbirinden umudu kesen insanların yeni insan arayışını gösteriyor. Ayrıca kıskanç eşlerin robotları vuracağı ve organik insanları pazarda arayacağımız günler de yakındır.
Sevgi Özkan

6 Temmuz 2014 Pazar


"SORUN" ÇÖZMEYİ, “YOKETME” DİYE YORUMLAYAN "ÖLDÜRME" KÜLTÜRÜ.

 

En çok kadınlara dönük cinayetlerden yansıyan en önemli gerçek,
oluşan "sorun" dan, özneyi ortadan kaldırarak kurtulmak eğiliminin yaygınlaşması.
Bu nedenle toplumumuzda, özellikle, kadın/erkek sorunlarında "öldürmek", neredeyse legal hale gelmiş gibi.
Her gün ortalama üç olayla gerçekleşen bu realitede, her yeni cinayet, bu metodun reklamına dönüşerek "öldürme" eylemini adeta normalleştirirken, inzibati tedbirlerden daha çok, bu eğilimi yaratan şartların sağlıklı analizlerle ele alınması önem kazanıyor.

Günümüzün akıllı aletlerle donanan iletişim ve bilgileşim ortamında, önlenemez uyaranlarla bireye ulaşan ortak kültürel etkileşimler, en çok alt yapısı bu değişime hazır olmayan zihinleri bunaltıp açmaza sürüklüyor. Pek çok örnekte görülen bu durum, 
Artık yetersiz ve etkisizleşen norm ve değerlerden farklı kurgulanmış bir döngünün dışında kalan akılların, olan biteni doğru okuyamadığını gösteriyor.
Kendini yetersiz ve çaresiz hissedenlerin bir çeşit intihara dönen çığlıkları kimi zaman “öldürme” olgusunu sanki en geçerli çözüm olarak benimsetiyor demek de yanlış olmaz. En azından bunun tek neden olmasa da önemli bir etken olduğu görülmekte.

En çok kadın erkek ilişkilerinde gerçekleşen bu cinayetlerde, çağın gidişatına görece daha iyi ayak uyduran kadınlara, karşı gücünü tüm geleneksel değerler üzerinden kavrayan erkeğin duyduğu acizlik önemli bir etken oluyor. Bu nedenle erkeğin son güç gösterisini de partnerini öldürerek sergilediği görülüyor. Faillerin çoğunlukla kendini de öldürerek perdeyi kapaması ise, işin açmazını işaretliyor.

İnternet ve cep telefonunun yaygın benimsenmesiyle oluşan yeni değerler dünyasında kuşkusuz tek etken olmasa da, bu değerlerin artması, bireyin gelişmesinin önemi ortaya çıkarıyor.
Bireysel hak ve özgürlükler savaşımında fikirsel ve düşünsel diyaloglardan çok duygusal tepkimelere dayalı toplumlarda, genel olarak kadını erkek gözüyle anlamlandırmada da, şiddete dayalı güç gösterisi üzerinden şekillendiği söylenebilir.
Bu arada tüm dünyada ve toplumumuzda boşanmaların artması evlilik ilişkilerinde ki anlamlandırma ve beklentilerin değişiminde yeni arayışların göstergesi olmakta.
Yine "olduğu gibi görünme" olarak ifade edilen değerlendirmenin aslında "kusurlarını düzeltmeye gerek yok" algılamasına dönmesinde bu tavrı bizzat örnekleyen etkin toplumsal rol modellerinin artması, bu saldırganlık gösterisine zemin hazırlıyor demek de yanlış sayılmaz. Bu konuda sadece kadın erkek ilişkisi değil, tüm insan ilişkilerinde aklın ve medeni hak arama alternatiflerini yok sayan bir davranış biçiminin her alanda kabul görmeye başlaması işin yönetimsel etkileşimini açıklıyor.
"Balık baştan kokar" diye formüle edilen geleneksel etkileşimin günümüz şartlarındaki etkisinin daha önemli olduğu pek çok örnek ortada. 

Bu şartlara, en ufak bir düşün ve davranış farklılığını taraftarlaşma eğilimine dönüştüren mevzilenme psikolojisi de eklenince, "sana aykırı geleni yok edebilirsin" mantığı tüm topluma yayılabiliyor.

Bu modellerle büyüyen nesillerin, nasıl bir iletişim modeline sahip bir toplumsal yapıya dönüşeceği şimdiden düşündürücü.
Yine de her şeyin zıddıyla var olduğu dünyada insani gelişmişlik yönünde gelinen seviyenin üstüne ulaşılacağını öngörmek yanlış olmamalı.
Bu analizin çözümsel yararı, insanın akıllı bir varlık olarak  duygusal tepkime yerine düşünsel tepkimelere yönelmesini sağlamanın gerekliliği oluyor. Örneklenen olumsuzluk bulaşıcı olunca kaçınılmaz örnek alınacak insan konumunda olanların  niteliği en önemli toplumsal etkene dönüşüyor. 

Sevgi Özkan