27 Temmuz 2012 Cuma

Bozulan Gerçeklik Algıları



Amerika’da son Batman filminin galasında yaşananlar, her şeyden önce gerçeklik algısının nasıl bozulduğunu düşündürtüyor.

Katliamı yapan gencin, filmdeki Joker’le saçını bile aynı renge boyayacak kadar özdeşleşip silahla donanarak girdiği salonda inter aktif bir gösteriyle seyircilere ateş etmesi, genellikle okul basarak katliam yapanlara alışık olan Amerikalılar için de inanılmaz bir olay.

Seyircilerin ilk başta bunun bir saldırı olduğunu anlamayıp filme dair bir gösteri sanmaları gerçeklik algısındaki bozulmanın çok yönlü olduğunu ve insan aklının nerelere yuvarlanmakta olduğunun habercisi olarak diğerlerinden ayrılıyor.

İnternetten yüklü patlayıcı veya silah siparişi verenlerin Müslüman aidiyetini gösteren adları olmadıkça pek de takibe alınmamasının öz eleştrisi, önyargılı anti gerçekçilik olarak işin diğer bir yanına dikkat çekiyor. Bireysel silahlanma cenneti olan Amerikada bu olaydan sonra, silah satışlarına kısıtlama ve daha etkili kontrol getirilmesi gündeme gelince silah satışlarında görülen hızlı artış artık gerçek yaşamın silah emniyeti olmadan sürdürülemeyecek hale geldiğini de gösteriyor.

Cinayetleri işledikten sonra evine yolladığı polisler için ayrı bir tehlikeli donanım hazırlaması,  tasarımına ne kadar kafa yorduğunu ortaya çıkarıyor.

Bireysel silahlanması dikkate alınmayan, iyi ve başarılı eğitim almış bu iyi aile çocuğunun böyle bir girişimde bulunması, toplumun bireysel başarı ve gelişmişlik kriterlerini de sorgulatıyor.

Mahkemede avukatının yanında otururken gerçek aleme henüz dönmediği duygusu veren  yüz ifadesindeki masumiyet pekçok yönden ürkütücü.

Son yıllarda her gün partnerleri ve aileleri tarafından akıl dışı gerekçelerle öldürülen kadınlarımızın, toplumsal ortak algıda kanıksanmaya başlaması ve bir birine rol modeli olması da aynı gerçeklik dışı algıların zihinsel güdümünü sergiliyor.

Kısa bir süre önce kıskançlık krizi ile sevgilisini bıçaklayan genç adamın “Kaç falcıya gittiysem beni aldattığını söylediler, böyle bir şey olmasa falda çıkar mıydı?” gerekçesiyle karşısındakini yok etmeye kalkması, günümüzde iyiden iyiye yaygınlaşan bu gerçeği algılama bozukluğunun başka bir boyutunu sergiliyor.

Kimilerinin inanç alanları da, sanal alem gerçekliği olarak gerçeğin kendisinden daha fazla kabul görüyor.

Dinlerin tasavvuri dünyasını gerçeklik gibi belletiren ve bellemeye hazır olan beyinlerin bu dünyayla ilişkileri de bu algıya uygun oluyor. Ve herkes kendini haklı bulabiliyor.

Sonuç: maddi manevi araçlarla, sanal dünya kodlanmalarının devamlı uyardığı günümüzün insan aklı, çoğunlukla ‘gerçek’ olanı farklı okumaya ve değerlendirmeye başlıyor.

Yeni nesillerin ellerindeki akıllı iletişim araçlarıyla bütünleşen yaşamlarında yan yanayken bile bunlar aracılığıyla bağlantı kurmaları sanal dünya sosyalliğinin geleceğe dair işaretlerini de veriyor.

Günümüzün en önemli gerçeği de, sanal dünya değerleriyle kodlanan akıllarda, çoğu kez mantığı devre dışı bırakan bir kabulün, her şeye yön vererek, ne gerçek ne değil, hangisi doğru, hangisi yanlış gibi niteliklerin önemini azalttığını ve şimdilik önlemenin de pek mümkün olmadığını görüyoruz.
Sevgi Özkan


20 Temmuz 2012 Cuma

Sessize aldırılan akıllar, düşünmeye devam ediyor.

Ekranlarda düşüncelerine baş vurulan kişilerin yepyeni yüzler olması onların düşüncelerini anlama  fırsatı yaratsa da, ortak noktalarının daha önceye göre taşıdığı farklılık, düşüncelerinden değil yerleştirilmekte olan düşünceye yatkınlık olduğu görülüyor.

Demokrasi hatırına yürütülen düşünce tartışmalarında hoşgörü figüranı yapılan eski akıllar!ın bulundurulmasına özellikle dikkat ediliyorsa artık yeni algıların misafiri oldukları hissi veriyorlar.  

Bir süredir pekçok alanda kendi değerlerinin karşılığını bulamayan insanlar kendilerini sessize almış gibiler. Daha doğrusu kendilerini duyurma alanları sessize alınanlar, olan biteni sadece izlemeye, sessizce düşünmeye devam ediyorlar.

Her yeri saran yeni algılama ve yorumlamalarla oluşan açık veya kapalı oto kontroller tedbiri elden bırakmayanlar için yaşama garantisi ve düşüncenin yer altına inmesi kaçınılmaz oluyor.
Bu nedenle susturulmak düşünmeyi yok etmiyor.

Tabiatta hiçbir şeyin yoktan var olmaması, var olanın da kaybolmaması bu akılların da yok olmadan her şeyin farkında olduklarını ve izlemekle yetiniyorlar. Akıllar arası bağlantıdan oluşan ortak kamuoyunu olumsuz etkilese de, şu anda sesleri kesilenler, akıl akıldan üstün olduğu için kendi seslerini de, er geç duyuracaklarını biliyorlar.
Sevgi Özkan

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Sosyal Medya Neye Rakip?
Oldum olası var olan gazete okunmuyor şikayetine son zamanlarda sosyal medyanın gazeteden haber takibini ve dolayısıyla gazete satışlarını azalttığı şikayeti eklendi.
Uzun yıllardır günde dört beş gazete okuyan biri olarak basılı gazete okumanın katkılarını ve sürekli okumanın nasıl bir geniş bakış sağladığını iyi biliyorum.
Toplumsal gerçekleri çeşitli boyutlarda görmenin yarattığıbilinç, beraberinde umuttan çok bunalım getirse de, sürekli ve çok yönlü takip yoluyla doğru algılama için önemli bir şart oluyor.
Bu kadar olumsuzluğu bir arada görmeye katlanmak kolay olmadığından ve bir sorunu yok saymak için en etkili yol onu görmezlikten gelme olduğundan, çoğu kimse gerçeklerden kaçmak için olan biteni izlememeyi tercih ediyor.
Sanki bütün olan bitenler onları kızdırmak için haberleştiriliyormuş gibi tavır alıp haber izlemiyorum demeyi marifet ve özgürlük sayabiliyorlar.
Bu bir özgürlükse yaptırımı da, algılanmamış sorunların gittikçe daha çetrefil ve içinden çıkılmaz olarak iyice itici gelmesi ve de kişinin onlara iyice yabancılaşması oluyor.
Gereken kamuoyunun oluşmasını önleyip işlerin sarpa sarmasına yol açarak birbirini doğuran bu nedenler, toplumda oluşan kör taraftarlıkları da arttırıp bölünmeye yol açıyor.
Sosyal medyanın doğru veya yanlış bilgiler üzerinden yarattığı toplu kalkışlar da her zaman harcanan efor kadar etkili olamıyor.
Doğru bilgi, doğru iletişimi, doğru iletişim etkili iletişimi, etkili iletişim sağlıklı kamuoyunu, sağlıklı kamuoyu da doğru ve etkili demokratik tartışmaları oluşturabilir. Yeter ki düşünceler sadece otomatik taraftarlıkların esiri olmasın.
Sosyal medya, işin bu yanını görme fırsatı verdiği için şimdilik klasik haber iletiminin rakibi değil tamamlayıcısı oluyor.

Sevgi Özkan

4 Temmuz 2012 Çarşamba


Cahiller korosunun yurttan sesleri, her an yeni bir şarkıya başlıyor.

Kimsenin kimseyi doğru anlamadığı,gerçeğin kendisinden önce, öyle sananlar kamuoyunun belirlediği bir iletişim toplumuyuz. Doğru bilgiden çok yakıştırmaların egemen olduğu fikir ortamlarımız hergün yeni bir şarkıyı gündeme taşıyor. 
Son olarak işin aslını astarını anlamadan ahkam kesen cehalet korosu, Elif Şafak’ın son kitabının kapağın üstünden olumsuzluk üretmeye kalktılar.

Daha önce pekçok örneğini gördüğümüz ve Orhan Pamuk, Fazıl Say, Şevval Sam, Elif Şafak gibi toplumsal artılarımıza yönelen anlayışsızlık saldırıları, durumun nedenlerini analiz etmek isteğini arttırıyor.
Neyin ne olduğunun tam kavranmaması, aslıyla astarının karıştırlmasından doğan bu zihinsel karmaşadan herkes nasibini alıyor.Yurttan sesler cehalet korosuna dönmüş gibi.

Eğitimli ve sivrilmiş ünlülere yönelik saldırılar, cehennemde başına zebani konmayan kazanın, içindekilerin aşağa çekilmesini anlatan fıkra gerçeğiyle iyice örtüşür oldu.

Gücü, gücü yetene düzeninin oluşturduğu normlar şiddeti normalleştirirken herkes herkese bağırma, dövüşme özgürlüğüyle iletişim kurduğu  ve bu temel etkileşimle büyüyen yeni nesillerin insani iletişimden neyi algıladıklar şimdiden düşündürücü.
Şiddet olgusunun her tonuyla var olabildiği toplum düzeni, insani iletişimde geçerli ölçüleri her gün bir daha formatlıyor.

Yöneticiler yönetilenlere, hastalar doktorlara, öğrenci ve veliler öğretmenlere, öğretmenlerin öğrencilere, dinleyiciye açık tartışmacılar veya sürücülerin birbirine, sözel ve fiziksel şiddet uygulaması çoktan içselleştirilmiş gerçeklerimiz oldular.

Cinsler arası birliktelik ilişkilerinin her türü ve safhasında şiddetin karışmadığı olaylar yadırganırken, nedeni olmadığı öfkelerin kurbanı olmak da herkes için kaçınılmaz yazgıya dönüşüyor.

Algılama ve anlama alt yapısının eksikliği, sözle sağlanamayan fiziksel şiddetle sağlanmaya çalışınca öyle bir sağırlık, körlük ve anlayışsızlık iklimi oluşuyor ki her konuda sözün bittiği yere dayanılıyor.
Sevgi Özkan