23 Mayıs 2015 Cumartesi

Hangisi KADER?

Yaz, kış ve baharlarda farklı türlerde çoğalmaya başlayan ve her yıl aynı tanımlamalarla duyurulan kaza haberlerinin yaşanırken kader diye nitelenip geçilenler olması, her yıl, her mevsim tekrarlanan ve asla önlenemeyen bir akılsal ataletin dışa vurumu sayılır.
"Haber" diye geçtiğimiz;"Kader" diye algıladığımız görünür/ görünmez kazaların değişmeyen mevsimsel dağılımı, aslında çok şey anlatıyor.
Çocuklarımız, insanlarımız hep aynı bilgi ve dikkat eksikliğiyle göz göre göre oluşan önlenebilir kazalara kurban gidiyorlar.
Toplumsal ortalama aklımızın kaza üretmesi, başta bilgi potansiyelimizin seviyesi olmak üzere dikkat eksikliği, maddeyi kavrama biçimimizin seviyesi ve de çağdaş digital uyaranların etkisiyle de ilgili. Ama her şeyden önce bilimsel duyarlılığı 
Bireysel ve toplumsal olan bitenden ders alma yerine KADER deyip geçme tutumu bu kazaları daha da kaçınılmaz kılıyor.
Yaz gelince boğulmalar, orman yangınları, sel basmaları, damdan düşmeler vs. ile kış gelince soba ve şofben zehirlenmeleri, yangınlar, trafik kazaları vs gibi olgular ve de cehalet ve yoksulluk gibi pek çok olumsuzluk bileşeninde büyüyen genç nesiller toplumsal aklımızın ileriye dönük seviyesini de şimdiden belirliyor. Tüm yaşanan maden ve iş kazalarının gereken önlem alınmadan sürmesi, "kader" kavramının kılıf yerine kullanılmasıyla sürdürülürken toplumca kanıksanmış kaderlerimiz olmaya devam ederken, şu anda yönetimi üstlenenlerin nelerle meşgul oldukları ortada. 
Bunlara razı olmak da mı kader? Tabii ki hayır.
İşte bunu çok iyi kavramak gerek.
Sevgi 

18 Mayıs 2015 Pazartesi

"BİREYSEL SORUMLULUK", "BİREYSEL SUÇLULUK" BAĞLANTISI

Toplumsal olaylardaki bireysel sorumluluğumuz dikkatlerimizin üzerinde en az durduğu bağlantılardan biri.
Toplumun tümünü etkileyen olaylarda gerçek suçlu tek bir kişi veya kurumdan ibaretmiş gibi algılanıp suçluyu aramak yoluna gidilir.
Asıl suçluyu aramak ve hesap sormak önemli bir sorumluluk olsa da çok yönlü etkileşimlerle gelişen pek çok suçluluk durumuna, bireysel olarak katkılarımız nedense yok sayılır. Özellikle kişisel sorumluluk idrakinin ve görev tanımlarının net olarak paylaşılmadığı, ast üst düzeniyle işlenen suçlarda tek kişinin sorumluluğu üzerinden cezalandırma tutumu genelikle en suçsuzun en ağır bedeli ödemesi olarak sonuçlanır. Bu da vicdanları tatmin etmeyen bir adalet algısı yaratır. 

Bireyi gelişmiş toplumlarda "suç" durumunun birey sorumluluğuyla bağlantısı daha net ve ehliyet üzerinden değerlendiğinden ceza kavramı da o anlamda hak yerini bulan bir uygulama olarak önem kazanır.
Ama işin ehline emanet edildiği ve onun sorumluluğuna bağlı işlediği düzenlerin aksine yaygın sorumluluk ve yaygın sorumsuzluk birleşiminden oluşan "birey"siz toplumlarda suçlu, genellikle tek başına suçlu olmasa da bütün iş onu cezalandırmakla düzeltilecek algısı geçerli olur.
Genellikle yaygın sorumsuzlukların sonucu olarak suç ve ceza kavramlarının birbiriyle girift sınırlardan oluşan bağlantılarda suçlu kim sorusu hep ucu açık kalan bir sorudur.
O nedenle kimsenin bir şuçtan tam sorumlu sayılmayacağı bir işleyiş geçerlidir ve zaten hiç kimse de kendisini tam suçlu görmez.
Nedensellikler zincirinde her felaketin oluşumuna bilinçli veya bilinç dışı yaptığımız toplumsal katkılar bizi kendimize masum gösterdikçe sorumluluk algımız da çoğunlukla başkalarına çevrili dikkatlerden öteye gelişmez ve genişlemez.
Birey olarak herkes kendini masum görür.
Toplumda her şey kötüye gidiyor ve günden güne çaresizlik ve acılarla dolu bir ortak yaşama mahkum oluyorsak, bizim bilerek veya bilmeden gösterdiğimiz pek çok ihmalin katkısı olduğu bir gerçektir ama çok önemsenmez.
Temeli belirleyen bozukluklar her şeyin ayarını bozdukça sadece üzülerek, kahrolarak dövünmekle yetinme çaresizliği, olan bitenin bedelini ödemek için yeterli sanılmaya başlanır.
Hesap sorma yolları tıkandıkça birey olarak gösterdiğimiz "Unutmamak, unutturmamak" tepkileri  sadece söylem düzeyinde tekrarlandıkça, unutmakla unuturmamak arasındaki etki farkı da azalır.
Toplumsal akıllar, "boş üzüntüyü" kovmadıkça, kendi sorumluluğunun katkısını araştırmayı ihmal etmedikçe hesap sorma sözü anlam kazanamaz.
Yönetimden sorumlu olanların seçiminde gereken dikkat ve eforu göstermek her bireyin toplumsal sorumluluğundadır. 
Toplumun bu konuda geliştirdiği ortak ölçütleri önemlidir.
Yönetime talip olan kişi veya partiyi, futbol takımı gibi tutmaktan vazgeçmek, olan bitenler üzerinden toplumu çok iyi takip ederek gerçek bilgiye ve çağdaş vizyona sahip yönetim beklentilerimizi, endamına, bağırıp çağırmasına, atıp tutmasına bakarak değerlendirmek yerine yasalara uyup uymamasına sorumluluk taşıma biçimine ve topluma gösterdiği saygıyı ve yapabilme ehliyetine göre değerlendirecek ölçüler kullanmalıyız.
Bu anlamda her toplum kendi layık olduğu kişiyi seçer sözü önem kazanır. Siz eğer sizi yönetmesini istediklerinize dair düzgün ölçütler geliştirmez ve ona göre oy kullanmazsanız başa gelenin kalitesi sizin ve toplumun kaderi olur.  
Seçim kriterleri olarak boy pos veya bağırıp çağırma tipi göstermelik üstünlüklerden öte ne yapıp ettiği, bilgileri çarpıtmayan, bilmediğini bilen,  söylediklerinde tutarlılığı ve gerçeği çarpıtmaması gibi düzgün kriterler olmayınca daha doğrusu çoğunluk bu ölçüyle oy kullandıkça toplumun gelişmesi ve "iyi"ye ulaşması hayal olur.
Sadece ekran görünürlüğü şartlanmışlığından öte, yönetime talip olanların nelerle uğraştığı, neleri önemsediğini iyi takip etmeli, yapılan seçeceğimiz veya bizim için seçilecek olana dair ağırlıklı bir ortak ölçü oluşturmalıyız.
Tabii ilk önce seçmen tavrı olarak hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklemek pasifliğinden kurtulup seçime katılmayı en önemli sorumluluk olarak benimsemekle işe başlamalıyız.
Seçim güvenliği için yapılabileceklere katkı sağlamayı hedeflemek gibi pek çok bilinçli yurttaş tavrını benimsemek en önemli konumuz olmalı. Dolaylı bilgilenme, ne alakası var demeden kimin ne deyip ne yaptığına dikkat etmeyi hedeflemenin önemini kavramak gerek.
İyi ve bireysel ve toplumsal sorumluluk duygusu gelişmiş bir seçmen değilsek, başımıza geleceklerde bizim de payımız olduğunu hiç unutmamalı ve ona göre hareket etmeliyiz.
Ortak sorumluluktaki bireysel payımızı çok önemsemeli, ortak sorumsuzluklara ve suçlara dolaylı katkı sağlayan bireysel sorumluluğumuzu çok dikkatli analiz etmeliyiz.
Sevgi Özkan