13 Eylül 2010 Pazartesi

TÜRKİYE PROFİLİ YİNE SAĞDAN ÇEKİLDİ

.




Her seçimde ülkenin bir fotoğrafı çekilip konur ortaya.

Bu fotoğraf ülke insanlarına verdirilmiş pozları yansıtır
Verdirilmiş sözü ortaya konulanın algılanmasına yapılan müdahaleleri işaretler.
Halk denilen ve her başı çekenin onun adına davrandığı kitle tabii ki tek bir profile sahip değildir.

Ama uzun yıllardır sağ profilin değerleri üzerinden yansıyan bu görüntü ve bunun üzerinden oluşan algıyı izler dururuz.

Bu fotoğraf, aslında kendi gerçeğini doğru yansıtan bir fotoğraf olsa da belklentilerin daha kavramsal gelişmişliğe programlandığı görüşler açısından yanlışın da ta kendisidir.

Gerçeğin alakasız yorumlarla süslenerek olmayanın varmış gibi kabul edilerek mücadelenin başka yerlere çekildiği bu görüntü, hep halk için zafer gibi yorumlanarak sonlandırırlır.

Bu yorumların geçmişde olduğu gibi devam eden süreçte de yanlış okumanın sürdürülmesini sağlayacağı ayrı bir gerçektir.

Burada yine gerçeğin bilgisi devre dışı kallmakta, derme çatma bağlantılar üzerinden yanlış ilişkiler kurularak kazanılanın zaferi kutlanmaktadır.

Fikir ayrılığı denen şey daha ziyade bilgiye sahip olma veya olmama ayrılığıdır.

Bilgi sahipleri üzerinden yürütüldüğü söylenen farklı yorumlarda da ayrılma noktası, yapılanın hatalı olması üzerine değil hatanın önlenebilirmiş gibi ele alınması olarak şekillenmektedir.

Yetmez ama evet diye daha sonraya referans vererek bugünkü yanlışı onaylayan yorumlar, niyet bildiriminden öte bir anlam ifade etmemektedir.

Cehalete yataklık suçlaması gibi bir yasa maddesi olmadığı için herkes bu konuda suç işleme serbestisine sahiptir.

12 Eylülde içinde artılı eksili anayasa maddelerinden çok, onların ne anlama geldiği üzerine yürütülen bir tarışma sonuçlanmış ve sayısal sonuç olarak olmayanı satanlar kazanmıştır.

Bu kazanımın demokrasiyi nerelere götüreceği işleyiş olarak görüp yaşanacak ama bu konuda sorumlu olanlar hep unutulacaktır.

Hepimize hayırlı olsun.



Sevgi Özkan.

SİVİL TOPLUM VE BEN.

Başından beri saat veya gün bazında ölçülebilecek bir gönüllülük içinde olmadım.



Dikkat alanımı zamanla sınırlayıp bölmeden birikimlerimi ve sosyal dikkatimi bir sivil toplum kuruluşu olarak YÖRET'te nasıl kullanabilirim yaklaşımıyla varoldum.



Düzenli, çoklu medya ve literatür takibiyle toplumsal değişimleri izleyen ve benimseyen sosyal birikimimin, topluma artı olarak dönmesini hedefledim.



Burada tek korkum, detaylarda boğularak bütünü gözden kaçırmaktı. Zira bu bir körleşme yaratabilirdi.



Hep bütüne bakarsam o zaman da bazı alanlara yabancılaşabilirdim.



Böylece körleşmiyecek kadar içinde, yabancılaşmayacak kadar dışında kalmak üzere YÖRETle ilişkimi hep belli bir mesafede tutmaya calıştım..



Gönüllülüğüm gereği üstlendiklerimi, sosyal sorumluluk duygusu ve insiyatifiyle ele aldım.



Yapmayacağım işlere hiç talip olmadım.

Talip olduklarımı da baştan sona takip ederek sonlandırmaya çalıştım.



Doğru değerlendirilen STK gönüllülüğünün, insan ilişkilerine ve beraber iş görme kültürümüze ne çok şey kattığını algıladım.



Halli hedeflenen ortak toplumsal sorunlar için, eşit şartlarda fikir belirtme ve kişiler yerine sorunlara odaklı bir çabayla yaratılan ortak aklın, ne kadar gerekli olduğunu iyice öğrendim.



Hiç tanımadığın insanlarla ortak sorunların halli için gösterilen ortak çabanın ne kadar güzel olduğunu bunu kişisel sürtüşmelere düşmeden sürdürmenin profesyönel arkadaşlık olarak çok gerekli olduğunu hiç aklımdan çıkarmadım.



En önemlisi tüm performansların sinerjisinden ne kadar büyük bir artı yaratılabileceğini ve de toplumların demokrasi algısının gelişiminde Sivil toplum katılımcılığının ne kadar önemli bir işlevi olduğunu gördüm.



Günümüzün tüm gelişmiş toplumlarında yükselen sivil insiyatifin STK'larla nasıl yaşama geçirileceğini, dünya demokrasisine ulaşma yolunda toplumların demokrasisini geliştirmenin bu katılımla mümkün olduğunu algılayıp, kazanımların insanlık adına hangi boyutlara ulaşacağını bana gösterdi.



Bunları kişisel gönüllülük deneyimlerim olarak sizlerle de paylaşmak istedim.



Sevgi Özkan