30 Haziran 2012 Cumartesi

Nijeryalı kadın İmamı hatırlayan var mı?



Beş altı yıl kadar önceydi, Ülkemize gelen Nijeryalı bir kadın imam başındaki örtüye yönelik soru bombardımanına tutulunca başındaki örtüyü eliyle sıyırıp afro saçlarıyla, sorulanlara şu mükemmel cevabı vermişti. “Bu bir bez parçasıdır. Bunu ben ister takarım ister çıkarırım. Önemli olan benim ona verdiğim anlamdır. İnsanlarla ilişkimde bu rol oynamaz. Kimseyi de ilgilendirmez. Ondan başörtüsü dokunulmazlığı için daha farklı ve radikal bir cevap bekleyen soru avcıları şaşırıp kalmışlardı. Sonra istedikleri gibi olmayan bu cevabın üstünde durmamayı tercih ettiler.

Şevval Sam’ın yine bu tür bir beklentiyle kendisine yöneltilen cevabında yer alan aynı nitelikte sözlerinin, her şeyi bu örtüyle ölçmeye kalkanlarca nasıl çarpıtıldığını görünce bu kadın geldi aklıma.

Şimdi işgüzar bazı yönetimlerce konserleri yasaklanıyormuş. Kimi kime yasaklıyorlar acaba? Bir kısım kafalar anlayışsızlıkta mı, tutuculukta mı çok ilerlediler karar veremedim ama başkalarıyla uğraşmaktan kendilerini ihmal ettikleri ve ne yaptıklarının farkında olmadıkları çok belli.

Sevgi Özkan

25 Haziran 2012 Pazartesi

.........GERİYE NEYİ KALIYOR Kİ?


"Hayattan rengi alın geriye neyi kalır ki" diye sunulan reklamın düşündürdükleri…….

Son günlerde katılımcıları ve düzenleme olarak dikkat çeken bu reklamın, tüketiciye sunduğu felsefe, neyin reklamını yaptığından daha çok hatırda kalıcı.
Tüketiciye herşeyden önce "düşünme"nin reklamını yapıyor denebilecek başarısında rol alan ünlülerin katkısı da tartışılmaz.
Reklamın düşündürttüğü pek çok şey içinde en çok insan ilişkilerinin anlamlandırılması geliyor.
Günümüze egemen olan “Adamın 'ceb'ini alırsan, geriye neyi kalır ki?” diye düşündürten ilişkiler gerçeğini çok iyi hatırlatıyor. Maalesef bazı insanların gerisinde birşey kalmıyor.

Sevgi Özkan


24 Haziran 2012 Pazar

SOSYAL REKLAMLAR KİMİN UMURUNDA?


Reklam olgusu bireysel veya kurumsal ticari yarardan öteye geçeli, farklı misyonlara ve işlevlere sahip olmaya başladı.
Dünya ve insanlığın ortak küresel sorunlarının reklam aracı haline getirilmesi kitle eğitiminde reklamın önemini arttırıyor.

Bu konuda sosyal reklam adıyla sorunlara dikkat çeken parodili görsel düzenlemeler dünya insanlarının konuyla ilgili ortak kodlanmasını da sağlıyor.

Reklam alanlarının sosyal medyada çok yönlü varlık göstermesi, mesajların daha evrensel olmasını da sağladığı için reklamcıların sosyal sorumluluk bilincinin niteliği de daha önemli oluyor.

Çocuk hakları veya insan hakları gibi kavramların içselleştirilmesi açısından üretilen sosyal reklamlar bu konuda çok önemli bir işlev taşıyor. Kitle eğitiminde eş zamanlı kodlanmalarla, gerekli bilinç yükseltilmesini sağlıyorlar. Sosyal reklam üzerinden kitle eğitimi meslek kurumları veya STKlara düşerken şu anda ülkemizde  Kamu spotu adıyla medyada en başarılı ve ısrarla kullanan da, devlet  yönetimi oluyor. Aslında konuyla ilgili proje düzenleyen STK ların sosyal medya alanında varlık göstermelerini sağlamak da meslek olarak Reklamcıların alanına ve sosyal sorumluluğuna girdiği için Kristal elma yarışında bu kategoriye ayrı bir yer verilmesi konunun ciddiyeti açısından çok önemli bir dürtü sağlayabilir ve başlı başına bir sosyal etkileşim girişimi olur.
Sevgi Özkan 

23 Haziran 2012 Cumartesi

SOSYAL ETKİLEŞİM GİRİŞİMLERİ



Toplumsal ilerleme açısından sosyal sorumluluk kavramı, gün geçtikçe kişi veya kurum bazında artıyor.

Son zamanlarda sosyal etkileşim girişimleri olarak ifadelendirilmeye başlanan bu kavramın gittikçe içselleştirildiğini gösteren örnekler çoğalıyor.

Bu konuda en etkili girişimler de STK'lar (sivil toplum kurumları) kanalıyla yaşama geçiriliyor.
Gün geçtikçe pek çok ticari kurum, özellikle bu konuda proje üreten Sivil Toplum Kurumlarına destek verme yoluyla, iyilik yaparak vicdan rahatlatmanın ötesinde böyle bir sosyal sorumluluk algısını içselleştirdiklerini gösteriyorlar.

Sivil toplum girişimleri, sosyal sorunların çözümünde devlet girişimlerine katkının ötesinde demokratik düzen için gerekli olan haklar bilincinin ve kültürünün yaygınlaşmasını da katkı sağladıkları için. Kurumların "Hayır" yaparak topluma tek başına sağladığı yarardan ötesi de sivil toplum kurumlarının desteklenmesi ile sağlanıyor.

Toplumumuzda sivil toplum algısının genel olarak içine hapsolduğu örgütlü cemaat eylemlerinden öte bir anlam kazanması ve demokrasinin gelişmesi için, bütün sosyal alanları etkileyecek girişimlerde bulunmak geldiğimiz yerde en önemli kazancımız oluyor.

Bu bilinç her alanda geliştikçe gerçek anlamda toplumsal kalkınma sağlanacak.

Sevgi Özkan (Sosyolog)

15 Haziran 2012 Cuma

KÜRESEL BİRARADALIK





Bölünme korkusu bir arada yaşamada duyulan birlik algısıyla yakından ilişkili.

Bir arada yaşarken herkes kendi olabiliyorsa, kimse öbürüne hükmetmiyorsa ayrılma söz konusu olmaz. Tabii ki, bölünme de.

Bir arada yaşamaktan oluşan kaçınılmaz benzeşimlerin etkisiyle bu katılımda zaten kimse, ne tam kendisi olabilmekte ne de tam öteki.

Benzeşmelerin ortaya çıkardığı yeni kimliklerin eşitlik algısı ise kaçınılmaz olan etkileşme hakkıyla sağlanabilir. Birinin hakkının yenmesiyle oluşan etkileşim zorlamalarına ise asimilasyon deniyor ki genellikle kavga da buradan çıkıyor.

Keşfedilen Amerika’ya göçen eşitler arasında oluşan yeni medeniyete, göç ettirilerek gelen kölelerin kölelik hakkı da katılmaya kalkılınca insan kavramı ve insanlık hakkı da düşünme konusu olmaya başlamış.

Aslında burada da farklıda kaybolma da denilebilecek bir asimilasyon olsa da, kölelik kavramı insan hakları açısından değerlendirilip kafalardan silinebilse de, gerçekte güç üzerinden ötekine hükmetme olgusu günümüzde sürmekte.

Güçlünün kölesi olmak bireyden bireye devletten devlete kendi gerçekliğinde yaşanıyor. İnsanlık adına ilerleyen "hak" kavramı nedeniyle, pekçok yerde deri rengine dayalı ayrımcılıkdan başlayıp pek çok farklılık üzerinden suç sayılabiliyor.
İnsanlığın geldiği bu noktada sorun, farklıların bir arada birbirinin hakkına el koymadan yaşayabilmesinin sağlanamamasında çıkıyor.

Bunu için de küresel demokrasiden medet umuluyor.
Dünyalılık paylaşımlarında yeni uygarlık algısı, gelişmişlerde “öteki”yle aynı haklarda yaşamanın kabulü olarak şekilleniyorsa da genel ve ortak algılarda henüz kat edilecek çok mesafe var.

Sevgi Özkan

14 Haziran 2012 Perşembe

ÖZ VE ÖZETİ ALGILAMA ÇELİŞKİSİ





Kısa ve özet ifadeli filozofluklara alışanlar, uzun metinleri yok sayıyorlar.

Anlık düşünce ve duygu ifadelerinin dışlaşmasını sağlayan sosyal medya olanaklarının düşünen insanı nasıl etileyeceği şimdiden düşünülmesi gereken bir konu.

Özet ifadelerin oluşturduğu özet algılar insan beyninde nasıl bir gelişmeye veya gelişmemeye yol açacak?

Başka kimlerin derdi bilmem ama bu benim derdim.

Uzun yazıları okumaya eskiye göre kendimde gözlemlediğim tahammülsüzlük, henüz onu yenme isteği oluşturduğu için çok tedirgin olmasam da, çok yönlü bakış ürünü uzun anlatımların tahammül edilince bireye verdiği zihinsel doyum hala coşturucu.

Öze bakma ve özet yapma ihtiyacını duyuran nedir?Twitter gibi kısıntılı vuruşlar mı?
Her türlü zihinsel uyaran fazlalığından hiçbir şeye yetişememe ve ne olduğunu anlamak için vakit ayırmama çabası mı?Yoksa her şeye ilgi duymanın oluşturduğu ne olursa olsun sahip olma aç gözlülüğü mü?

Bireyin bireylik algısında ki değişim, bu yönden dikkat çekici.

Dönen dünyaya uymak kadar döndürülen dünyalara tanık olmak da, bireyleri mahremiyetsiz ve kalabalık bir görünürlüğe zorluyor gibi.

Bireyin kendi olmak kaygısı, hangi kendi olmak kaygısına dönüştü.

Çok uzun değil az geriye bakınca nelerin değiştiğini nicel olarak saymak kolay, ama nitel olarak değil.

Öz ve özet merakı insanı kendine özetlese de durumu özetlemiyor.

Sevgi Özkan

11 Haziran 2012 Pazartesi

HERKES KENDİNE KURBAN

Başından beri şaşırtıcı gelişmelere şahit olduğumuz özelikle zamanlama açısından düzmece olduğu hissi yaratan siyasi tutuklama hareketlerinde bir kesim tamamen iktidara bir kesim tamamen cemaate ağırlık verseler de, tek bir güç görüntüsü vardı.
MİT,krizinde bu çatlak iktidar gücünün paylaşıldığını ve bu paydaşların birbirlerini takmamaya başladığı açığa çıktı.
Belki en doğrusu şu anda bütün sistemleri yönlendiren gizli yaptırımlar yani bu günün derin devletinin belki dikkatlerin odaklandığı bu noktaları kendi amacı doğrultusunda kullanan başka bir güc olması.
Herrkes hasım bellediğinden şüphelenirken, hepsini yönlendiren ve cezai sorumluluk taşımadan etkin noktaları oluşturan yönlendiren başka bir gizil güç söz konusu.
Neden olmasın?
Kimsenin gözü düşmen bellediğinden ötesini görmedikçe düşmanlıkları yönlendirenler de olur.
Taraf tutma körlüğü sürdükçe gerçekleri görebilme şansı kalmamış insanlar topluluğu olarak biz hala kendi komplo teorilerimizle övünmeye devam edip, ünlü mizahçı KİŞON'un "Mavı Süt Kanalı" öyküsünde olduğu gibi.
Sevgi

8 Haziran 2012 Cuma

UMUDU SAFLIK SANAN KÜL YUTMAZLAR



Bir düşünme ortaklığına kalkmaya gör, dediğini anlasın anlamasın herkes kendi olumsuzluğuyla önerinden bir parça koparıp, ortada delik deşik bir umutla kalmanı sağlıyorlar. Ortak sorunların halli için neden ortak davranılamadığı, neden elele tutuşulamadığı buradan belli. Kılıçdaroğlu, hergün canlara mal olan ve nasıl durdurulacağı sadece tek taraflı tartışılan soruna gelin birlikte düşünelim çağrısı yaptı.

Bu olumlu yaklaşma çabasına;“Bir şey çıkmaz”, “çıkar ama çok zor”,“çıkmaz ama evet” diye niyet, öngörü ve önyargı bildirimleri devreye girerek sorunun kendisi yerine tartışılmaya başlandı. Yine kötüyü düşünme tedbiri, iyinin oluşumunu önleyecek gibi.

Görünen köy kılavuz istemez diye yolu baştan tıkayanlar, hayal bir köy gördüklerini anlayınca pardon demekle yetinseler de hep haklı olduklarını sanmaya devam ediyorlar.

Bunu da politika başarısı sanan bu çok bilmişlik hastalığı ne zaman geçecek acaba?

Sevgi Özkan