30 Ağustos 2014 Cumartesi

Küfür Atmak daha kibarmış meğer(!)
İktidarın yaşamlarını doğrudan etkileyen olumsuz pek çok uygulama ve sonuçlarından endişe duymayanlar muhalefete gönüllü danışmanlık yapıp akıl öğretmeyi vatan görevi sanıyorlar. İktidara akıl vermeye çekinenler, muhalefete akıl vermeyi çok seviyorlar. Gerçekleri anlamak için onlara önerdiklerini uygulattırmak etkili olur da, olan partiye olur.
Bunca engelleme ve baskı yüzünden ne yapıp edildiğini bilmeden "muhalefete ne yapıyor?" diye muhalefet edenlerin, bu önerilerine uyulsaydı, ortada eleştirilecek bir muhalefet bile kalmazdı. Tüzük atılmasını sorun edenlerin, neden tüzük atıldığını sorun etmeyenlerin üstünde durmayı önemsemek yanlısı olsalardı o tüzük atılmazdı. Elden verilseydi akılda kalmazdı. Ve "bu işler olurken muhalefet neredeydi, sesini bile çıkarmadı" koroları zeytinyağ gibi gerçek doğrunun üstüne çıkarılırdı.

Her ağzını açışta sağa sola ağır ve hakaretimsi laf atılmasını başarılı iktidar politikası sayanların, atılan kitapçığı küfür saymaları ülkede ki değer ve fikir erozyonunu gösteriyor. Özetlersek, itiraz eden tarafa başka davranış şıkkı bırakmayan bu davranışa şık olmamış demek de şık olmuyor maalesef.

26 Ağustos 2014 Salı

“Öldürme”nin sorun çözücü olarak ALGILANMA tehlikesi.

Olan bitenlerin haberleştirilirken bilgilendirme ve özendirmeye dayalı yanı, reklamsal nitelikte paradoksal bir durumu yansıtıyor.
“Reklamın iyisi kötüsü olmaz” deyişiyle dikkatlere sunulan olgu veya ürünün olumlanması, haber kategorisinde dikkat alanına ardı ardına kaydedilen cinayet, intahar, bağımlılık mağduriyeti haberleri için de geçerlidir. Uzak durulması gereken kötü örneklerin teşvik edici olabilmesi gerçeği, duyuruluşundan başlayarak pek çok noktada özel bir dikkat sergilenmesini gerektiriyor. Çünkü zaten, haber olmasını sağlayan olaylardaki artış, bir süre sonra etkilenenlerin kaçınılmaz tercihlerine dönüşen belirleyiciye dönüyor.
Son yıllarda ardı ardına işlenen kadın cinayetlerindeki artışın en önemli yanı, “öldürme” eyleminin aynı sorunları yaşayanlarca sorun gördüğünü çözme yolu gibi algılanıyor. Bu algılanma biçimi son günlerde ölümcül etkili ve kolay elde edilen zehirli bir maddenin artan kullanımı da önemli bir sosyal sorun olarak duyurulurken kendi kendini reklam ederek cazibe alanı yaratma paradoksunun açmazını yansıtıyor 
Bireysel seçimden ziyade sürü etkileşimiyle çok küçük yaşları etkisine alan bu davranış, tekrarlandıkça kendi kendini reklam eden bir geleneğe dönerek, söndürülmek istenirken alevlendirilen bir yangına dönüşüyor.
Sorunun duyurulması ile çözümü arasındaki yol, oluşumunu açıklayıcı ve önleyici çarelerin öne çıkarılması sağlanmayan ve de lanetlendikçe cazipleşip benimsenen bir tehlikeye dönüşüyor gibi.

Sevgi Özkan

17 Ağustos 2014 Pazar

Betonu delen çiçeklerin gücü!

Geçen yıl kaldığımız tatil yerinde beni en şaşırtan oturmak için tahtalarla kaplanmış beton zeminden biten minik çiçekler oldu.
Oturmalık düzeneğin beton çatlağından minik otlar ve mavi kırmızı minik çiçeklerin fışkırması, baskının yarattığı kendini var etme gücünün göstergesi gibiydi.
Toplumsal yaşamda baskılanan ortak yaşam ruhu da her şeye rağmen bir şekilde oradan buradan baş gösteren örneklerle yaşama geçiyor ve giderek baskıyı kıran dirence dönüşüyor. İnsanlara var oluş biçimlerini yok edici düzenlemeler, zorladığı sınırların aşılmasına yol açan bir  güce dönüşerek daha gür olarak yeşeriyor.
Düzenin birey hakkını korumak adına geliştirilen düzenleme kurallarına uymakla onların varlıklarını yadsıyan baskılara uymak çok farklı sonuçlar doğuran farklı direnişlerdir.
Bunların karıştırılması kargaşaya yol açıyor. Toplumda bir arada yaşamayı kolaylaştırıcı başta trafik kuralları gibi uymayı gerektiren alanlarda gösterilen meydan okumanın yersizliği ve düzenlemenin anlamını algılamak için kuralla keyfiliğin arasındaki önemli farkın ayrımına varmak gerek.
Bir toplumun demokrasi karnesini en iyi gösteren önemli alan trafik demek yanlış değildir. Demokrasi olmayan ülkelerde trafik kaosu ile Demokrasinin yaşatıldığı ülkelerdeki trafik kaosu arasındaki fark çok önemlidir.
Trafik kurallarına uymayanlar, genellikle yaşamın hiçbir alanında özgürce var olmayı önemsemiyor olanlardır. Bu nedenle  
Demokrasinin yerleşmesi, çoğunluğun kurallara uyma gerekliliği ile kendi keyfinin paşası olma ayrımını idrak etmiş olmalarıyla yakından ilgili. Yine insanların var oluş biçimlerini baskıyla yok etmenin marifet sayılması ardından bireylerin istediği gibi düşünememe ve konuşamama durumunu da haklı gören bir anlayışı egemenleştireceğinden demokrasi olarak adlandırılamaz.
Yine baskıcı iktidarların medyada yönetimin baskılanmasıyla zaptı rapt altına alınacağını sanmasıyla, serbest fikir beyanlarının önlenmesi o ülkede demokrasi olmadığının en önemli göstergesidir.
Kimin ne düşüneceğine, ne yapacağına karışan baskıcı düzenler, o kadar tedbir ve güce karşı sonunda hiç tahmin etmedikleri bir beton çatlağından fırlayan minicik çiçeklerle yıkılır gider. Baskıcılar bunu geç anlar ve de çoğu bedelini yaşamıyla ödemek zorunda kaldığı için iş işten geçmiş olur.

Sevgi Özkan

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Çarpık Demokrasi Algısı
Bu kadar kural dışı girişim, ben yaptım oldu davranışlarıyla sürdürülenler ortadayken, seçim sonuçlarının yüzde biri açılmadan yapılan seçim analizlerine şaşırmamak mümkün değil.
Bu verilerden sonucu bile beklemeden istediği sonucu çıkarmakta mahir olan zihinsel performans bolluğu, ortalama aklımızın en önemli niteliği.
Dereyi görmeden paça sıvama deyişi neden çıkmış acaba. Zira dereyi görmeden paça sıvama o kadar yaygın olunca, aslında dereye de gerek kalmıyor zaten.
Herkes kendi suçlusunu buldu infaz etti bile. Zaten olmayan dereler çoktan geçip gidildi.
Sanki kesin sonuçlara gerek kalmamış gibi davrananlar, çoktan yeni sorunlar yaratıp yeni suçluları işaret etmeye başladılar.
Yaratılan çarpık değerlendirmeler, doğru olmayan şeyleri doğru gibi kabul ettirmekle kalmayıp gerçeklerden kopuk bir ahlak ve erdem algısını da egemen hale getiriyor.
Bu kadar kural dışı ve baskıcı davranışlarla rakiplerine haksızlık edilmesi gizlenmeyen bir seçimde uluslararası gözlemcilerin hak ihlali oluyor değerlendirmeleri de, çoğu zaman olduğu gibi pek kale alınmıyor veya ne karışıyorlar tavrıyla karşılanıyor.
Daha sonuç tam alınmadan zafer ilan edip başarılar tebrik edilirken neyin kutlandığı önemsiz hale gelmişti. Kusursuz cinayet işleyenin başarısının tebrik edilmesi gibi bunca yanlışa rağmen kazanılanı eşsiz başarı sanma aymazlığı, üzerinde durulması gereken bir konu.
Gerçekle alakası olmayan çıkarsamalar, başarı kavramını da ne yaparsan yap sonuca varırsan başarıdır anlayışına çevirince iş kutlamaya kalıyor.
Yapılan pek çok antidemokratik sayılan kural ihlalleriyle kazanılan yarışın sonucunda kazananın kutlanması demokratik bulunması işin en dayanılmaz yanı. Mevcut anayasanın Cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle ilişkisini hemen kesmesi gerekir hükmünün yok sayılması ve şu anda cumhurbaşkanı seçildi diye tebrik edilen bir parti başkanı ve başbakanla yürütülen yönetime hala demokrasi denmesi de hiç yadırganmıyor gibi.
Eski partili Cumhurbaşkanı da partisine döneceğini söyleyince yeni kapışmalar başladı bile. Hakim olan Demokrasi anlayışının seviyesini ve çelişkisini iyice gözler önüne seren bu anlayış, kusursuz demokrasi cinayetlerini başarı olarak tebrik etmek de demokratlık oluyor.
Sevgi Özkan

6 Ağustos 2014 Çarşamba


Ses Alerjisi(!)

Güneşe, denize, kokulara, besinlere karşı özel hassasiyeti olan alerjen bünyelerin son hassasiyeti ses alerjisi.

İstem dışı olarak her yerden her an duymak zorunda kalınan o bağırtılı hitabın yarattığı bir yeni alerji tipi günden güne yaygınlaşıyor

Hedeflenen değişse de hep aynı ton ve yaklaşımla günün her saati, her yerden kulakları alarma geçiren bu sese muhatap kalmamanın şimdilik en etkili çaresi zaping. Böyle olunca kumanda aleti de alerjenlerin en etkili ilacı ve gereksinimine dönüşüyor.

Sonu baştan belli ifadelerin, artık şaşırtmayan bir devamlılıkla var edilmesinin, yeni bir şey duymayacaklarını bilseler de kulaklardaki geri tepici etkisi, kolay geçmiyor.
Hedef öznesi değişse de, lanetlenme biçimi hiç değişmeyen bu sürekli yayına devamlı maruz kalma zorunluluğu, insan vücudunda sıkıntı hissi ve mide bulantısı tepkimeleriyle bir alerjiye dönüşüyor. Ne mutlu ki henüz bu alerjiden zaping veya kulak tıkamakla uzaklaşmak mümkün olabiliyor. Herkese geçmiş olsun.
Sevgi Özkan

Devlet Terbiyesi.

 
İyi ki dünyada geçerli ve yaygın bilinen bir dile sahip değiliz. Bu nedenle özellikle son yıllarda toplumda özellikle başı çeken rol modeli aracılığıyla nasıl bir dil ve jargonun egemen olduğu dışarıdan bakanlarca pek anlaşılmıyor.

Zira bir yerde olan bitenin ne anlama geldiği işin içine bir aktarıcı yani çevirmen girince gerçek varlığından epey farklılaşarak dışlaşıyor.

Özellikle devletler arası görüşmelerde söylenenlerin karşı tarafa çevirisi simultane çevirmenin bilgi, tecrübe ve basiretiyle yumuşatılabilirse de esas sorun, karşıdan gelecek ağır eleştirilerin bu tarafa çevrilmesiyle oluşabilir.

Çevirmenlerin uluslararası ilişki aktarımlarında ifadelerin gerçeğine sadık kalmak zorunluluğu olsa da, gerçek sorumluluk sahibi çevirmenlerin ayrıca ülkelerin selametini kollayacak bir bilinçle davranmaları önemlidir.

Kızdığına protokol ve diplomasi sınırlarını kollamayan ifadeler kullanmakta sakınca görmeyen politikacının karşıdan gelen ağır ifadelere kontrol dışı cevaplar vermesinin sürpriz olmayacağı belliyse, yeminli çevirmenin ülke ve kendi selametini düşünerek söyleneni anında usturuplu ifadelere dönüştürmesi başlı başına onur madalyası gerektirecek bir başarıdır.

Devlet adamlarının ülkeyi temsil görevi, her istediğini ağzına geldiği gibi söylemesini önleyici bir görev bilincini de gerektirir.

Bu noktaların inceltilmiş sonuçları, protokol olarak karşılıklı uyulması gereken kurallarını ifadelendirir. Devletin belli makamlarına gelen kişiler bu kurallara uymama özgürlüğüne sahip değillerdir.

Bu nedenle devlet terbiyesi denilen şey, günlük davranışların dışında ve sonradan kazanılan farklı bir edinimdir. Bu nedenle “ben istediğimi, istediğim kişiye, istediğim gibi söylerim” türü kafa tutma anlayışının başarı gibi sunulmasına yol açan politikacıya devlet adamı demek mümkün olmaz.

Üstlendiği temsil görevini, insanlar ve uluslararası ilişkilerde asgari nezaket kurallarının sınırları içinde yerine getiremeyen politikacının içte ve dışta yaygın benimsenmesi mümkün olamaz. O olsa olsa, davranışları kendi seviyesine uygun kitlelerce benimsenir ki bir toplum da onlardan ibaret değildir.

Sevgi Özkan

5 Ağustos 2014 Salı


Kusursuz Cinayet İşleyen Katili Tebrik Eder Gibi (!)

 

İktidar gücünü farklı ve muhalif varlıklara baskıya döndüren ve her yasal engeli hiçe sayarak yasa yerine geçen  kararnamelerle istediğini yapanların icraatını başarılı bulanlar aslında neyi onayladıklarını hiç düşünüyorlar mı?

Zira sonunda durum analizi olarak yapılan bu değerlendirmelerin ortalama akıl tarafından başarının şartı olarak algılandığı bir gerçek. O zaman bu durum analizlerinin  de başarı için her yol geçerlidir anlayışını mı onayladığı, yoksa haksız ve hukuksuzluğun altını mı çizdiği çoğunlukla anlaşılmıyor.

Kavram oluşturma güçlüğü olan bir yerde, toplumdaki “doğruluk” anlayışı, hedefe ulaşmak için yanlış olsun olmasın her yolu denenebilir algısına dönüşüyor.

Hukuk, bireysel hak, demokrasi, karşı görüşle birlikte yaşama hakkı gibi kavramların ne kadar kolayca ters yüz edileceğinin örnekleri çoğalınca, toplumda “ortak doğru”da birleşmek yerine doğruyu işine geldiği gibi yorumlayan bir değerlendirme kaosu yaşanıyor.

Bu açıdan bakınca her şeyi yıkıp yok etme pahasına güç ve hükmetmenin başarı sayılmasıyla, kusursuz cinayeti işleyen katilin tebrik edilmesi arasında fark var mı?

Sevgi Özkan