11 Temmuz 2011 Pazartesi

ALİ KAPTAN ZORBALIKLARI ÇOĞALIYOR MU?

Son bir iki yıldır özellikle kendilerinden ayrılmak isteyen kadınlara baskı uygulayan ve öldüren erkek sayısındaki inanılmaz artış gerçekten ürkütücü.
Her gün ayrıldığı veya ayrılmak istediği eşi veya sevgilisi tarafından dövülen, bıçaklanan, yakılan kadın haberleri yayınlanıyor.
Çoğu devletten koruma talebinde bulunsalar da bu kadınları korktukları sonlarından kurtarmak mümkün olmuyor.
Her gün gazetelere yansıyan en az iki haberle dikkat çeken bu artışı, evvelden de böyleydi kanıksayıcılığına sığınmadan iyi incelemek gerekiyor.
Sadece polisiye ve yasal uygulamalarla önlenemeyen ve önlenemeyecek hissi veren bu artışın tüm sosyal olaylarda olduğu gibi birkaç düzenlemeyle önlenmesi ve çözümlenmesi zaten mümkün değil.
Eski normların hızla kaybolduğu ve yeni normların aynı hızla oluşmadığı günümüz değişkenliğinde yeni toplumsal algılarla örtüşen bu cinayet eğilimlerinin tek bir tedbirle önlenmesi de mümkün görünmüyor.
Ardında gelenek ve göreneklerle kodlanan egemenlik ve namus kavramına dayalı algılar ve normların yattığı bir erkeklik anlayışının, günümüzün herkese isteği ve seçimi dışında hızla ulaşıp uyaran etkileşim ve iletişim gerçeği karşısında bunalanların düşünmeden çok duygusal tepkiyle gerçekleştirdiği davranış biçimi olarak da okunabilir.
Toplumdaki hızlı algı ve değer değişimine erkekle kadın arasında zaten var olan farklı iletişim dili gerçeği de eklenince bu sonucu hazırlayan etkenlerin bir kısmına ulaşıyoruz.
Kadın-erkek özel birlikteliğini, vazgeçilmez partner veya malın sahiplenilmesi algısından öteye yorumlayamayan ve özden çok görsel düzeyde tatmin üzerine inşa edilen yuvalar, ayrılıkla sonuçlanırken çoğu zaman da böyle cinayetlere varan zorbalıklara dönüşüyor.
Bu çatışmalı durumun yaşam gerçeğinden kareler olarak dizi filmlere konu yapılması, beklenen reytingi sağlarken etkileşim alanına giren kimi beyinler için de özdeşim sağlayıcı ve de çözümleyici rol modellerine dönüşüyor.
Bu yılın en etkileşimli aile dizisi olan "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" dizisinde başrol oyuncusu Ali Kaptan'ın sergilediği zorbalık mantığının kaç erkek tarafından haklı bulunduğu araştırılması gereken sosyolojik bir olgu.
Aynı kişilerin saldırgan siyaset söylemlerine bakışının da araştırılması ortaya ilginç tablolar çıkarabilir.
Modern toplumların dayandığı ve üstüne inşa edildiği “birey olma hakkı” kavramının  genel olarak içselleştirilmediği bizim gibi toplumlarda, bir çeşit iletişim kurma türüne dönüşen bu cinayetlerin kimilerince bir “hakkını arama” algısı gibi yorumlandığı da söylenebilir.
Bu saptamanın cinayetleri haklı gösterme düşüncesine dayanmadığı sadece bir durum analizi olduğunu hemen belirtmek gerekiyor. Zira yine toplumumuzda sık karşılaşılan düz mantık türüyle düşünme olgusunun durum analizine bağlı yorumları da çoğu zaman savunma gibi algılanmasına yol açtığı görülüyor.
Hemen her arızayı eğitim noksanlığı büyük parantezine koyarak bakmanın doğruluğu, erkek davranışlarında artış gösteren bu cinayete eğilimi açıklamadığından hızla değişen etkileşim uyaranları daha önem kazanıyor.
Günümüzün çok yönlü uyaranlarını gerektiği gibi değerlendirmeyen ortalama birey ve erkek aklının davranış biçimleriyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Empati kurmadığı için kendini haklı görme ve kendinden sonrasını düşünmeme ve saldırganlığı kahramanlık sayma yanılgısıyla beslenen bu algılardan her türlü tedbir ve cezalandırmaya karşın farklı bir sonuç almak da mümkün olamıyor.
Bir kadının kendinden ayrılması talebini namus, şeref gibi kavramlar üzerinden bir çeşit toplumsal statü kaybı gibi de yorumlayan erkeklerin, sorunu ortadan kaldırmak için eşlerini, kimi zaman çocuklarını, kimi zaman da kendini de ortadan kaldırmayı seçmesine, toplum belleğinin ortak bilinçaltını gösteren kronik cinnetler de denilebilir.
Çoğu zaman ekonomik yoksunluk tablosuyla bütünleşen bu olgulara kurgusal seyirliklerin gerçeklik adına olumsuzluk ve kötülük(!) üreten modelleriyle kurulan özdeşleşme duygusu eklenince, yaşam açmazına sürüklenenlerde yok etme tavrı kaçınılmaz bir eğilime dönüşüyor.
İnsan ilişkilerinde günden güne ağırlığı artan kavga, dövüşme, küfür ve hakaretten oluşan sövüşme davranışları, bu cinayetleri yapanları haklı bulma eğilimini de alttan altta belirleyen bir toplumsal algıyı geçerli kılıyor.
Bu cinayet artışlarındaki çok yönlü etkenlerin arasında, devlet yönetiminde etkin kişi ve kurumlarca sergilenen dayılanma, hakaret veya fikirsel iletişime yer vermeyen baskıcı bazı davranışların, sorun çözme metodu olarak örneklenme etkisi yarattığının altı da ayrıca çizilmeli.
Ektiğini biçen toplumsal kültürümüzün vardığı nokta varacağı noktayı da şimdiden gözler önüne seriyor.
Yanında annesi dövülen, öldürülen ve gerekli profesyonel destek verilmeyen çocukların
sayısındaki inanılmaz artışın toplum geleceği açısından hangi dinamiklere alt yapı hazırladıkları da, şimdiden düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken sorunlar arasında yer alıyor.

Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder