Özünde aynı şeyi söyleyenlerin kavga ettiği bir toplumda
yaşamak zor, anlaşmak imkansız.
Kimsenin kimseyi anlamadığı, kimsenin kimseyi dinlemediği halde
karşısına aldığı, taraftarlığın bile anlaşmaya dönüşemediği gerçeği, neyi gösteriyor?
İfade yetersizliğinı mi, algı yetersizliğini mi?
Kavramsızlığı mı, Paradigmal farklılığı mı,?
Hangisi? Yoksa hepsi mi?
Anlaşma zeminleri kaygan ve süreli olanlarla, ömrü billah
önyargılı yanılgılara sığınanlar mı?
Yoksa sanılgıya dönüşen müzmin yanılgılarının ayrımında
olamayanlar mı bu sağırlığı yaratıyor?
Nereden çıkıyor bu umutsuz çatışma ve barışma çabası.
Barış havasına, barışı kurban eden siyasi kaprislerin endişesini
duymamak, barışı sağlamak için yeterli mi? Buna titizlenmek barışa karşıt olmak mıdır?
İnsan ilişkilerinde neyin ne anlama geldiğini taraflara anlatacak bir sosyo kültürel çevirmenliğe ihtiyaç yok mu?
Yoksa, sonra dövünülünmeyecek bır gerçeğe nasıl ulaşılabilinir?
Halkı dinlemek diye dinleyenlerin, yapılan edilenlerden memnunluk ötesinde genel bir hoşnutluk derlemesi kotarılacak mı? Bunların kabulünün başka şeylere izin olarak yorumlanacak bir referandum
sayılması yönünde değerlendirilme fırsatı çıkarılacak mı?
Yaklaşımlar farkının barışı istememek mi yoksa gerçekten barış
istemek mi olduğuna kim karar verecek?
Akıl dediğin, dayatmadan önce sorar, cevabı da doğru okur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder