15 Haziran 2012 Cuma

KÜRESEL BİRARADALIK





Bölünme korkusu bir arada yaşamada duyulan birlik algısıyla yakından ilişkili.

Bir arada yaşarken herkes kendi olabiliyorsa, kimse öbürüne hükmetmiyorsa ayrılma söz konusu olmaz. Tabii ki, bölünme de.

Bir arada yaşamaktan oluşan kaçınılmaz benzeşimlerin etkisiyle bu katılımda zaten kimse, ne tam kendisi olabilmekte ne de tam öteki.

Benzeşmelerin ortaya çıkardığı yeni kimliklerin eşitlik algısı ise kaçınılmaz olan etkileşme hakkıyla sağlanabilir. Birinin hakkının yenmesiyle oluşan etkileşim zorlamalarına ise asimilasyon deniyor ki genellikle kavga da buradan çıkıyor.

Keşfedilen Amerika’ya göçen eşitler arasında oluşan yeni medeniyete, göç ettirilerek gelen kölelerin kölelik hakkı da katılmaya kalkılınca insan kavramı ve insanlık hakkı da düşünme konusu olmaya başlamış.

Aslında burada da farklıda kaybolma da denilebilecek bir asimilasyon olsa da, kölelik kavramı insan hakları açısından değerlendirilip kafalardan silinebilse de, gerçekte güç üzerinden ötekine hükmetme olgusu günümüzde sürmekte.

Güçlünün kölesi olmak bireyden bireye devletten devlete kendi gerçekliğinde yaşanıyor. İnsanlık adına ilerleyen "hak" kavramı nedeniyle, pekçok yerde deri rengine dayalı ayrımcılıkdan başlayıp pek çok farklılık üzerinden suç sayılabiliyor.
İnsanlığın geldiği bu noktada sorun, farklıların bir arada birbirinin hakkına el koymadan yaşayabilmesinin sağlanamamasında çıkıyor.

Bunu için de küresel demokrasiden medet umuluyor.
Dünyalılık paylaşımlarında yeni uygarlık algısı, gelişmişlerde “öteki”yle aynı haklarda yaşamanın kabulü olarak şekilleniyorsa da genel ve ortak algılarda henüz kat edilecek çok mesafe var.

Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder