30 Kasım 2011 Çarşamba

YAŞAM GERÇEĞİNİ DİZİ, DİZİYİ YAŞAM SANMAK


Adamın biri silah ve fişekle donanmış olarak insanların arasından geçip İstanbul’un en turistik yerlerinden olan Sultanahmet’e varıp hiçbir müdahale görmeden Topkapı Sarayına geçip nöbetçi jandarma ve bir turisti yaralıyor. Daha sonra saray içine girip ziyaretçilerin mahsur kalacakları bir çatışma ortamı yaratan davranışlarda bulunuyor.
TV haber kanalları anında silah sesleri arasından naklen yayına geçerlerken görgü tanıklarından alınan değerlendirmeler çok ilgi çekici.
“Buradan geçerken gördük böyle gezdiğine göre avcıdır diye düşündük” diyenlerin yanı sıra “TV Dizisi çekiliyor sandık” diyenler,aslında fazla da heyecanlı görünmüyorlar. Görünmüyorlardı çünkü o anda tehlike sınırlarının artık dışındaydılar. Tehlike yanlarından geçip giderken olayı gereğince algılamadıklarından heyecanlanmamışlardı şimdi ise heyecanlanacak bir şey kalmamıştı zaten.
Günümüzün insanına gittikçe hakim olan bu suskun ve refleksiz tavır çok önemli şeyleri açıklıyor.
Sanal ile gerçek dünya algısı o kadar iç içe geçmiş ki, canlı tehlike karşısında oluşan tepkiler pasif izleyicinin atıl tepkisine dönüşmüş sanki.
Benzer bir durum, kısa bir süre önce Norveç gibi gelişmiş bir ülkede uluslar arası bir gençlik kampındaki toplu cinayet sırasında da yaşanmıştı.
İslam düşmanı olduğu ileri sürülen Norveçli katil, kurbanlarını bir şey soracakmış gibi yanına çağırdığında olayı algılamadan kendisine yanaşan doksana yakın genci öldürmüş, ancak kaçanlar kurtulmuştu
Bu gerçekleri algılamama aymazlığının ileride nelere dönüşeceğini şimdiden pek çok fantezi ürettiriyor.
Mesela bir dizide rol aldıkları zannettirilerek gönüllü figüranlara döndürülen şehir halkının, ele geçirilmesiyle bir şehrin işgal edilmesi pekala mümkün olabilir ve zaten birer dizi kurgusuna dönüşen gerçek yaşam sahnelerinin de dizi gibi seyredilmesi yadırganmayabilir.
Mesela bir süredir Van depremi felaketinin gelişmelerini izleyenlerin gerçekleri de aynı çaresizlik ve ataletle algıladıklarını görüp duruyoruz.
Eğer İstanbul’un Fethinde böyle dizi dünyalarına dayalı gerçeklik algısı egemen olsaydı, her şey ne kadar kolay olurdu ve Ayasofya’da meleklerin cinsiyetini tartışanların gafleti de buraya bağlanabilirdi.
Aslında insanların tarihin çeşitli dönemlerinde figüran olarak rol aldıkları gerçeğin ayrı bir yanı olduğu için herkes kendi yaşamının yazılmamış bir roman, çekilmemiş bir film olduğundan bu nedenle hiç şüphe etmezler.
Günümüz ürünü kamera şakaları ile tepkileri seyirlik hale getirilen pek çok insanın aslında  yaşamının gerçeklerine bu sanal kültür algısı üzerinden oluşan desteklerle katlandığı ve sürdürdüğünü de söyleyebiliriz.
Aradaki fark biri zaping yaparak diğeri zamanla değişebilir.
Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder