13 Kasım 2011 Pazar

ÖTELEMEK, GERÇEKLERİ DEĞİŞTİRMEZ

Öteki kavramı dışlama olarak algılanmaktan öte, dışındakine bakarak kendini yeniden inşa etme veya tanımlama olarak da algılanabilir ki öyledir.
Geçenlerde oryantalizmi sadece batılı gözüyle doğunun küçümsenerek algılanması gibi okumanın yanlışlığı üzerinde duran biri, oryantalizmin aslında “batı”nın, “doğu”da olmayan veya olan üzerinden kendini yeniden oluşturmasını sağlayan bir olumlu ötekileştirme olduğuna dikkat çekiyordu.
Aslında tüm ötekileştirmeler gerçekliğin, ötekileştirenin kendinde olan veya olmayanı karşı örnek üzerinden benimseme çabası olarak da yorumlanabilir.
Aynı toplumda yaşanmış gerçekleri ve temel bilgileri farklı ve zit kodlanmalarla algılayanlar, birbirlerinin ötekisi oluyorlar.
Tarihi farklı kodlamalarla zıt okuyanlar, gerçek olan veya olmayan üzerinden çatışırken, çoğunlukla esas dayanılan noktada sadece kendi benimsediklerinin doğru olduğunu iddia ederler.
Aynı ülkede geçmişe dair farklı bilgi ve değerlendirmelere odaklanarak kodlanan beyinlerin birbiriyle savaşımında da gerçeğin kendisinden daha çok böyle farklı algılanması olgusu yatar.
Karşı görüşlerle eksiltmeye çalışılan değerleri benimseyenler, çabalarını tek doğru ve gerçek budur iddiasına döndürüp ve de iktidarı ele geçirince, kendi ötekisini karalayarak kendini yeniden inşa edip, gücünü etkinleştirmeye kalksa da gerçeği değiştiremiyorlar.
Değişik kodlanmalara karşı değişmeyen gerçeğin doğrularıdır. Bu da tüm karşı girişimlere rağmen hükmünü sürdürür ki buna gerçeğin ta kendisi olarak hakikat de diyoruz.
Atatürk sevgi ve sahiplenilmesi de bu açıdan hakikatin ta kendisidir.
Farklı kodlanmalarla onu eksilemeye kalkanlar da, tersini düşünerek doğruya varıp gerçeği gerçekten anladıkları zaman çoğunlukla eleştirme ve düşünme özgürlüğü argümanına sarılarak konuyu kapamaya yönelirler.
Onlara eleştiri kültürünü ve düşünce özgürlüğünün kaynağını da sağlayan bu düzenin kurulmasına ve ondan yararlanılmasına olanak sağlayan oluşumların nimete dönük bir nankörlükle ele alınması akılsal bir çaba olmamaktadır.
Bu nankörlüğün adına ifade özgürlüğü diyenler, aslında kendi göremedikleri bu paradoksun başkalarınca iyice görülmesini sağlıyorlar.
Ötekisi üzerinden daha da güçlenmeye Atatürk sevgisi en iyi örnek oluyor.
Karalamaya kalkanların zamanın gerçekleriyle örtüşmeyen değerlendirmeleri, sonunda Atatürk gerçeğini gerçekten benimseyenleri arttırıyor.
O artılarıyla gerçeğin ta kendisi olarak daha geniş kitlelerce  içselleştiriliyor.
Onun eleştirilecek yanlarını bulmaya çalışarak buralarda oyalanmaktan medet umanlar, Atatürk’ün artılarının gerçekliğine karşısında böyle oyalanarak önemli bir kayıp yaşadıklarını çoğunlukla sonunda anlamış oluyorlar.
Atatürk’ün en önemli yanlarından birini oluşturan entelektüel birikimi ve kendini eleştiriye açan bir fikir adamı olması bu tür tartışmalarla daha iyi algılanabilecek önemli bir gerçekliktir.

 Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder