Bireysel inisiyatiflere yer vermeyen toplumsal
duyarlılığımız, her alanda ikiye bölünecek konular bulmada hiç zorlanmıyor.
Toplum gündemine düşen dava ne ise, nasıl, neden düştüğüne
bakmadan üstüne üşüşüp yandaş ve karşı taraf olmak gibi bloklaşma alışkanlığı da
bunun örneği.
Moda veya geçerli konunun savunucuları veya karşı duranlar
grubu kurmak alışkanlığı geçerli bir tavır.
Geçmişle hesaplaşma adına şu anda yapılan aynı yanlışlara
ses çıkarmamak bu kitlesel savunuculukla gerçekleşebiliyor. Aynı kişiler bugünü
görmeden geçmişle yüzleşmeyi bir ilerleme saymakla işin kolayına kaçıyorlar. Ancak
bu tür birlikteliklerde sayısal gücü tamamlayıcı oluyorlar.
Bireysel ve toplumsal olarak bugünü ve geleceği ilgilendiren
yönetimsel girişimlerde yani hem geçmişte hem de bugün süren yanlışlarda karşı
durmayı göze alanlar maalesef dikkat çekici bir katılım ve ses
oluşturamıyorlar.
Ya evet, ya hayır da bir araya gelenler, ancak böyle
kutuplaşmış duvarlar oluşturmada kitlesel duruş gösteriyorlar.
Haklı ve doğru olanın yanında olmaktan çok, kaba çizgilerle
haklı gibi görünen ve güç oluşturanın yanında durmak toptancılığı tercih
ediliyor.
Neden doğru veya neden yanlış değerlendirmesinde tek
argümanlı savunmalar yani akla karadan yana duruşlar çok geçerli.
Çünkü: bireysel sorumluluk almaktan kaçınmak, birine veya
gruba tabi olmayı sağlayan en önemli etken.
Dinsel açıdan mezhepsel bloklar da aynı biçimde kişisel
sorumluluğu peşinden gidene devretme nedeniyle oluşuyor gibi.
Böylelikle kişi, kendi günah veya sorumluluğunun var sayılan
hesaplaşma açısından sadece kendi üzerine yazılmasından kurtulup dünya ötesini
de güvenceye almış olduğunu sanıyor. Günah mı değil mi diye sorup cevabının
doğruluğunu kendi aklının süzgecinden geçırmeden kabul etme tavrı da belki
böyle açıklanabilir.
Vicdani hesaplaşmada tüm tek tanrılı inanç sistemleri kişiyi
sorumlu tutsa da, burada yanlışın vebalini başkasına yükleyip, bireysel
sorumluluktan kaçma anlamı da çıkabilir.
Siyasi davalarda iki temel görüş üzerinden oluşan toplumsal
bölünmede yer alma tavrı da çok rastlanan ve böyle bir seçimi yansıtan bir tutumdur.
Ortalama toplumsal akıl, vitrine konanla içerdekinin yani
söylenenle yürütülenin aynı olduğu yanılsamasıyla yönetilirken yapılanın bu
olduğunu anlayan ve azınlıkta kalan bireylerin sesleri duyulmaz duyulsa da
dikkate alınmaz olması hiç şaşırtıcı değil.
Sevgi Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder