20 Ağustos 2010 Cuma

ŞİDDETİN ZİHİNSEL KODLANMA BİÇİMLERİ

İnsanlar özel olarak eğitilmediyseler, içine doğdukları kültürel çevrenin etki alanında kalarak, gördüklerini doğru olarak benimser ve uygularlar.

Bu doğal eğilim nedeniyle şiddet kültürü de sonuçta bir etki tepki ürünüdür.

Annesinin, babasınca dövüldüğünü görerek büyüyen erkek çocuğu için, genellikle evlenince karısını dövmesinden daha doğal bir davranış olamaz.

O çocuk ki, hem annesi hem babasından terbiye adına dayak yiyerek büyümüştür, onun için de genel olarak bu davranış mirasını kendi çocuklarına uygulayarak sürdürmesinden daha doğal bir eğilim olamaz.

Ağabey ve ablaların kardeşlerine çocukların birbirlerine bu davranışı göstermeleri, öğretmenlerin ve genel olarakbüyüklerin bu davranışı benimseyip uygulamalarında hep aynı kodlanmanın yarattığı doğal bulma tavrı vardır.

Son yapılan araştırmalar şiddet uygulayan çocuk filmleri kahramanlarının, seyreden çocuklarda şiddet eğilimini oluşturduğu ve arttırdığını saptamış.

Bunlara bilgisayar oyunları aracılığıyla taze beyinlerde meşrulaşan şiddet algısı da eklenınce, insanlık ŞİDDETİn egemenliğine yenik düşmüş görünüyor.

Dünya çapında yaygın ve egemen olan şiddet kültürünün buralardan beslendiği bir gerçekse de, her toplumda yaygınlık gösteren şiddet karakteristiği farklı etkenlerle biçimlenmektedir.

Bir toplum kültüründe nesillerdir süregelen algı ve değerleri dışlaştıran atasözleri ve deyimler de, bolca şiddet üretiyorsa o toplumun bireylerinde şiddete doğal bir yatkınlığın olması kaçınılmaz.

Toplumların kültürel genetiğince kodlanarak nesillerden nesillere  aktarılan bu tür sözel yönlendirmeler, bizde de örneklerine çok rastladığımız gibi şiddeti, toplumun ortak zihniyetinde meşrulaştırıp araçsallaştırır. Bununla kalmayıp, "adam olma"nın şartı algısını da yaygın hale getirir.

Atasözlerimiz ve deyimlerimiz üzerinden yapılacak bir inceleme, DAYAK ve şiddet olgusunu masum ve gerekli bir eğitim aracına dönüştüren zihinsel alt yapıyı ortaya koyar.

Yine aynı inceleme dayak biçiminde dışlaşan şiddet olgusunun, insan ve hayvan terbiyesinde eşdeğer
tutan bir algıyı su yüzüne çıkarır.

Şiddet olgusunun artmasında çağın etkileşim araçlarının yanı sıra bu etkenlerin oynadığı rol gözardı edilemez ve "Sorun"un çözümünün de bu etkileşim alanları üzerinden biçimlenebileceğini düşündürür.

Eğitim ve yasal düzenlemeler çerçeveyi çizerken bu kültürel etkenlerin oluşturduğu zihinsel alt yapıyı iyi kavramak ve sözel eğitimin öneminde bu noktaların altını çizmek yeterli olmasa da gereklidir.
Değişmez doğrular gibi referanslanan ata sözlerini örneklerken düşünmek gerekir.


Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder