19 Ağustos 2010 Perşembe

İDA'MIZI KAYBETTİK.

İDA,

Artık ne o beni merak edecek ne de ben onu.

Doğduğumdan beri varlığını kaçınılmaz bir hak olarak algıladığım büyük ablam artık yok.

Ölüm balangıçta bir kelime. Sonra büyük bir yokluk hissi.

İkinci bir ebeveyn gibi üzerimde emek ve izi olan çıtıpıtı İDA mızı kaybettik.

Küçük ablamın İsmet diyemeyip İda demesiyle hepimizin İda 'sı olduğunu söylerlerdi. Ben en küçük olarak zaten onu İda olarak buldum. Çocukluğumuzda Rum olup olmadımızı sormalarına yol açan bu ad ona çok yakışıyordu.

İda, narin hassas ve ince bir insandı.

Beşimizin ilkiydi.

Uzaklarda yaşamasına karşın her karşılaştığımızda ona takılmak onu güldürmek benim mutluluğum olurdu.

İlk darbeyi on yıl önce çok sevdiği oğlunu kazada yitirerek almış, ondan sonra kırık ve acılı kalbine rağmen yaşamını sürdürmeye çalışmışsa da içten içe üzüntünün oyduğu bedenini de kötü hastalığa tutulmaktan kurtaramamıştı.

Büyük bir ihtimalle olmayan yaşama sevincinin yok ettiği vücut direncine yenik düşmüştü.

Yapılacaklar içinde en iyisi zar zor saptanan bu hastalığı doğal seyrine bırakmasını öngören doktorlar olsa da, iki etaplı tedavi uygulamalarını öneren doktorların sözüne güvenerek bu tedaviye başlaması ve sonraki gelişmeler tam bir hatalar zinciri oluşturunca kurtarma uğruna yok olmasına yol açıldı.

Bu gelişmeler onu sevenler için üzüntüden önce kızgınlık yarattı.

Ben de onlardan biriyim zaten yaşama ince tellerle bağlı bu güzel insan kurtarılma adına yok oldu gitti.

Tüm yaşamımızdan hatırda kalan estantaneler gibi o artık kalbimizde ve anılarımızda yaşayacak.

Ne olduğunu bilemediğimiz yokluk aleminde eğer varsa olabilecek tüm iyiliklerin onunla olmasını diliyorum.

Gerisi hepimiz için büyük ve kaçınılmaz bir hasret. Güle güle İda'cığım.
Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder