7 Mart 2015 Cumartesi

"Eş öldürme"

Son yıllarda belirgin biçimde artan kadına yönelik saldırı ve cinayetler sadece sayısal değil pervasızlık kültürü açısından da kabul edilemez boyutlara ulaşmış durumda.
Neden böyle davrandığı sorulduğunda "öldürmediğime dua etsin, görüyoruz herkes öldürüp, yakıyor" gibi failin nerelerden kuvvet bulduğunu ve kendi kalitesi(!)ni gösteren veya neden öldürdüğü sorulduğunda "sana ne" gibi istediğini yapma hakkının altını çizen meydan okuma pervasızlığı daha da ürkütücü.
Eş sorunlarının çözümünde yaralama ve öldürmenin, sorun çözme biçimi olarak sorun sahiplerince nasıl kanıksandığını gösteriyor.
Cezalandırma aşamasında hakim karşısına takım elbise ve saygılı bir beyefendi gibi çıkarak cezasını hafifletebilme avantajının varlığı, bu eylemlerin, yargılayanlar açısından da, giderek nasıl bir kabul ve dokunulmazlık kazandığını yansıtıyor.
Böylece bu davranış faillerin her alanda kendilerini son derece haklı ve alacaklı görmesine de yol açabiliyor. 
Giderek, gerçek bilgi, bilim ve "düşünme" eğitimi ihmal edilen ve canının istediğini yapmayı kendi hakkı sananları çeşitleyip çoğaltan, bir toplumsal işleyiş oluşuyor.
"Her şeyin başı eğitim"algısının yaygın kabulüne rağmen özellikle eğitimde bilimsel ve bilgisel değil sadece dinsel amaçlı düzenlemeleri reform sayan zihniyetin egemenliği bu oluşumda önemli diğer bir etken. 
Genel yönetimin, pek çok alanda gerekli hukuki ve sosyal boyutları dikkate almadan her istediğini uygulamaya kalkmasının etkili bir rol modeli olması da bu davranışları yaygın ve geçerli kılabiliyor.
En masum deyişle "PERVASIZLIK" kültürü diye özetlenecek bu durum, bugünkü hasarı kadar gelecekte nasıl nesiller oluşturacağı yönünden daha da önemli bir soruna dönüşüyor.
Seçimlerde oy verirken yapılacak en önemli değerlendirmelerden biri, bu tehlikenin nasıl önleneceğini dikkate alanların seçilmesi olmalı. Konunun dikkatle değerlendirilmesi, başlı başına bir vatandaşlık sorumluluğudur. 
Sevgi Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder