Siber suçlar diye bir
kavramın ayrımında olmak gerçekleri algılamak için çok önemli. Zira tüm sosyal
bilimlerin ölçümlerini etkileyen düzmece kamuoyu inşası girişimleri toplumların
geleceğini etkiliyor.
Burada toplumun ortalama akıl
yaşı ve algılama alt yapısının niteliği ,yine toplumsal biçimlemelerin
doğal yönlendiricileri olan aydınların düşünsel niteliği çok önemli.
Mesela ülkemizde bir
düzenleme olduğu artık resmi ifadelerle itiraf edilir hale gelen Balyoz ve Ergenekon
davalarında başından beri görülen ve küçük bir gerçeği atladıkları için büyük
bir yanılgıyı paylaşanların algılamadıkları şey, yapıldığı söylenilenle
yapılmakta olanın aynı olmaması ihtimaline dayanıyordu. Tıpkı hilekar satıcının
vitrine koyduğu beğenilen malın içeridekiyle alakası olmaması gibi. Bunu fark
etmeden satın alanların yanında fark edenlere de çeşitli gerekçelerle aynı mal
olduğuna inandırma sahtekarlığı gibi. Genellikle başarılı satıcı hanesine
yazılan bu ticari aldatmacada yararlanılan algı çarpıklığının işin özünü
unutturduğu gibi toplumun ortalama aklına da aynı metod uygulandığı belliydi.
Bu yanılgının genel kabulünde
gösterileni gerçek kabul edip yapılanlara kafalarındaki kitabi şablonlar
üzerinden değer biçip vize veren bazı aydınlar ki artık birer birer nedamet
getirseler de aslında büyük sorumluluk taşımaktaydılar. Çoğu kez ortalama
algının seviyesine göre düzenlenen senaryoları gerçeklerden kopuk bilimsel
değerlendirmelerle ve de demokrasi adına savunup durdular. Oysa olay geçmişte
yapılan ve büyük acılar yaşanan toplu değişim baskılarının faili olarak
görülenlere o suçların yarattığı yıkımlara dayalı intikam duygusu üzerinden
gerçekleştirilen baskıları mazur gösterme gibi gayet basit bir kurguyla
gerçekleşiyordu. Bu konuda mantığa aykırı işlemlerde ortaya çıkanları usul
hatası parantezinde hafifseyenler, işin usul hatası değil cüretkar bir kalkışma
olduğunu yavaş yavaş algılamaya başlasalar da, genel kanının yerleştirilmesine
nasıl yardımcı olduklarını bir türlü aymadılar.
Bu aymazlık, sonunda ortak
aklın ve vicdanın dışa vurduğu Cumhuriyet mitingleri, kutlanması engellenen
milli bayram ve cenaze katılımları, Gezi kalkışması gibi geniş katılımlı
toplumsal karşı duruşlarla anlaşılmaya başlanınca işin rengi değişti. Aldatıcı
yorumların dünyası yerini gerçeklerin dünyasına bırakırken demokratik hakları
engellemek için habire görüneni tersine yorumlayarak beyin yıkama işlevi gören
iletişim alanlarına rağmen neyin ne olduğu ortaya çıkmaya başladı. Yüzdürdüklerini
sanırken batmaya başladığını gördükleri gemiyi ilk terk edenler de, bu
yapılanların doğruluğunu inatla savunanların nasıl yanlış olduğunu kavrayanlar
oldu. Yönetim alanında da gerçeğin doğrusu algılandıkça birikmeye başlayan
suçluluk hükmü üstlerine kalmasın diye birbirini karalama çabası hayati bir
hesaplaşmaya döndü. Herkes kendi suçluluk payını yanındakinin üstüne yıkarak
meydan değiştirmeye başladı. Bu arada medya üzerinden yürütülen ses kısma
girişimleri ve bunu yine medya üzerinden demokrasi diye savunan düzenlenmiş
medya mensupları geriye kalan üzerinden yer kapma yarışını ne olur ne olmaza
yatırımlarıyla sürdürmeye devam ediyorlar. Gelinen yer de yine çok basit bir
noktada algı yanılması olarak yönetenlerin kendi çıkarlarından öteye
demokrasiyi sürdürecek bir niyet ve birikime sahip oldukları sanılgısı.
Not: “Sanılgı” sözü de benim
anmak ile yanılmanın birleşimini ifadesi için oluşturduğum bir söz olarak bu
durumu çok iyi anlatıyor.
Sevgi Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder