4 Kasım 2013 Pazartesi

Erkekler neden karışmamalı
 
Ahmet Hakan, Türban konusuna neden erkekler karışmayacakmış bana anlatsınlar diye sorunca ben de aşağıdaki mektupla anlatmak istedim. 
 
Türban sorununa niye erkekler karışmayacakmış diye dün sorduğunuz için bu konuda durum analizi yapmakla taraf tutmak arasındaki farkı göz önüne almalı diye bir cevapla başlamak istiyorum.
Önemli bir simgeye özellikle dönüştürüldüğü için dönüşen bu konunun etkileşimlerini uzaktan anlamak ile bizzat yaşamak arasındaki farka dikkat etmiyor olmalısınız.
Bu konuda empati yapabilmeniz için eğer Başbakan, bazı Müslüman devlet başkanları gibi milli veya dini kıyafeti dinim gereği, özgür seçimim diye tercih etseydi bu gün geldiği yere gelebilir miydi ve gelirse erkelerin büyük çoğunluğu bu kıyafetin dışında kalmayı tercih edebilir miydi diye sormak istiyorum. O zaman kişisel seçim dediğinizin hangi dinamiklerle yaratıldığını ve bireysel özgürlüğün politik alanlarda nasıl biçimlendiğini daha iyi örneklemiş olurum.
Başı açık olanların etrafını saran bu örtünme baskısı onların alanını daraltınca sizleri birey olarak zorlamayacak bu konuda ahkam kesen erkekler hangi gücünüz veya söyleminizle bunu önleyebileceğinizi veya herkes kendi gibi olsun demeye devam edeceğinizi düşünüyorsunuz.
Sorun, ayrımcılık değil, bireysel tercihlerin çeşitli toplumsal baskılarla gerçekleşmesinin önlenmesinde gerekli özgürlüğün gösterilmesinin engellenmesi sorunu.
Başı örtülülerin eskisine göre çoğaldığını ve bunun bir inanç gereğinden çok inanç modası halinde etkileşim yarattığını hep birlikte yaşayarak görüyoruz. Aksi takdirde daha önce yurdumuzun başı açık kadınları inançsızdı sadece şimdi kadınlar hidayete eriyor dememiz gerekecek.
Örtünmenin artmasında en yakın baskı eşlerin veya aile erkeklerinin işlerinin iyi gitmesi için ölçü yapılır hale gelmesi ve bu anlamda bir sembol olmasından ayrıca kentlere göçle gelen kadınların namusluluğunu ispat kaygısıyla köyünde örtünmediği türde kapanmasından kaynaklandığı bir gerçek.
Yani bir kadının başını örtmesi onun inanç ve kişisel tercihinin dışındaki faktörlerle  de gerçekleştiğini görüyoruz. O zaman birey olma kültürünün yaygınlaşmadığı toplumlarda herkesin bir adamın ağzından çıkan emirlere göre hizalandığı bir yönetimde erkeklerin bu işe karışması da çoğunlukla bu doğrultuda oluyor. Yani çoğunluk durum analizi yapmak için bu konuya değinmiyor. Öte yandan bu baskıları kıramadığı için başının örtmek durumunda kalan kadınlar, bireysel tercihten çok, konumsal zorlamalara uymak zorunda kaldıkları için bunalsalar da seslerini çıkarma olanağına sahip olamıyorlar.
Kısaca mahalle baskısında en önemli dinamiği şu veya bu biçimde erkekler oluşturuyorsa kadının başını örtmesine onların karışmaması çok isabetli olur.
Biz kadınlar azınlıkta kalacak çekişmeler dışında kendi aramızda birbirimizi yadırgamayız ve  küçümsemeyiz ama erkekler bu konuda biçimleyici olması (ki en güzel örnek Emine Erdoğanın ağabeyi tokadıyla örtünmeye başlayıp benimsemesidir) konunun en can alıcı noktasını oluşturuyor.
Tarhan Erdem’in 2010 yılında araştırmacı kimliğiyle örtünme konusunda kamusal alan sınırı kalkarsa hiçbir kadın sokağa başını örtmeden çıkamaz öngörüsü, durum analizi olarak bazı gerçeklerin altını çiziyor. Aynı konuda Şerif Mardin’in mahalle baskısı endişesini de sayabiliriz. Bunlar sosyal bilimsel öngörüler olarak üzerinde düşünülmesi gereken noktalar.
Şu anda bazı sınırlar henüz korunuyorsa da yakında o da kalkınca biz başı açık kadınların var olma savaşını siz yine oturduğunuz yerden kim haklı kim haksız diye inceleyeceksiniz ama biz çok zorlanacağız.  
Toplumumuzda hep sonradan hesap görme ve suçlular yerine o anda ele geçenler üzerinden hesaplaşmayı adalet sanma yanlışlığı yaşandığı için rövanşist tavırlarla davranacakların çoğunlukta olacağı ve toptancı ve rövanşist eğilimlerin vahşi gücüne yenik düşmeyecek bir kamuoyuna sahip olmadığımızı hatırlatmaya gerek var mı bilmem.
Başı kapalılık veya açıklık kadınların kendi seçimi olmasına biz de çok çalıştık ama gelinen yerde denge tüm kadınların aynı formata girmesi ve egemen formatın başı kapalılık olması doğrultusunda ilerleniyor.
Başını aynı anda örtme kararı alan AKP'li milletvekillerinin ilk gün üç kişiyken beş kişi olmaları daha sonra başı açık tek bir milletvekili kalmayana kadar gideceğe benziyor.
İstanbul Belediye başkanlığı yapmış Ali Müfit Gürtuna’nın eşi sonradan kafasını açarak kendi istediği özgürlüğe kavuşmuştu. Ama bugün eğer isteseler Emine hanım ve Hayrünisa hanım kişisel olarak başlarını açabilme şansına sahipler mi acaba?
Neden değiller? Başı açık olmak dinsiz olmak anlamında yorumlandığı için mi?
O zaman bu baskının ağırlığını arttırmak herkesin başını örteceği ve açacağı yere zorlanmak olmamalı.
Bu durum da, asla dinsel tercih ve özgürlükle alakalı bir gelişme göstermiyor.
Şu anda gidiş herkesin birlikte yaşayacağı bir düzenden çok gücü eline geçirenin kurallarıyla yaşanacağı bir düzene doğru daha hızlı bir kayışı işaretliyor.
O nedenle normalleşme şartına siz erkekler ve ölçüleri ve de politik stratejiler karışmamalı.
 
 
 
Sevgi Özkan 
 
 
 
 
 
 
 
 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder