6 Temmuz 2014 Pazar


"SORUN" ÇÖZMEYİ, “YOKETME” DİYE YORUMLAYAN "ÖLDÜRME" KÜLTÜRÜ.

 

En çok kadınlara dönük cinayetlerden yansıyan en önemli gerçek,
oluşan "sorun" dan, özneyi ortadan kaldırarak kurtulmak eğiliminin yaygınlaşması.
Bu nedenle toplumumuzda, özellikle, kadın/erkek sorunlarında "öldürmek", neredeyse legal hale gelmiş gibi.
Her gün ortalama üç olayla gerçekleşen bu realitede, her yeni cinayet, bu metodun reklamına dönüşerek "öldürme" eylemini adeta normalleştirirken, inzibati tedbirlerden daha çok, bu eğilimi yaratan şartların sağlıklı analizlerle ele alınması önem kazanıyor.

Günümüzün akıllı aletlerle donanan iletişim ve bilgileşim ortamında, önlenemez uyaranlarla bireye ulaşan ortak kültürel etkileşimler, en çok alt yapısı bu değişime hazır olmayan zihinleri bunaltıp açmaza sürüklüyor. Pek çok örnekte görülen bu durum, 
Artık yetersiz ve etkisizleşen norm ve değerlerden farklı kurgulanmış bir döngünün dışında kalan akılların, olan biteni doğru okuyamadığını gösteriyor.
Kendini yetersiz ve çaresiz hissedenlerin bir çeşit intihara dönen çığlıkları kimi zaman “öldürme” olgusunu sanki en geçerli çözüm olarak benimsetiyor demek de yanlış olmaz. En azından bunun tek neden olmasa da önemli bir etken olduğu görülmekte.

En çok kadın erkek ilişkilerinde gerçekleşen bu cinayetlerde, çağın gidişatına görece daha iyi ayak uyduran kadınlara, karşı gücünü tüm geleneksel değerler üzerinden kavrayan erkeğin duyduğu acizlik önemli bir etken oluyor. Bu nedenle erkeğin son güç gösterisini de partnerini öldürerek sergilediği görülüyor. Faillerin çoğunlukla kendini de öldürerek perdeyi kapaması ise, işin açmazını işaretliyor.

İnternet ve cep telefonunun yaygın benimsenmesiyle oluşan yeni değerler dünyasında kuşkusuz tek etken olmasa da, bu değerlerin artması, bireyin gelişmesinin önemi ortaya çıkarıyor.
Bireysel hak ve özgürlükler savaşımında fikirsel ve düşünsel diyaloglardan çok duygusal tepkimelere dayalı toplumlarda, genel olarak kadını erkek gözüyle anlamlandırmada da, şiddete dayalı güç gösterisi üzerinden şekillendiği söylenebilir.
Bu arada tüm dünyada ve toplumumuzda boşanmaların artması evlilik ilişkilerinde ki anlamlandırma ve beklentilerin değişiminde yeni arayışların göstergesi olmakta.
Yine "olduğu gibi görünme" olarak ifade edilen değerlendirmenin aslında "kusurlarını düzeltmeye gerek yok" algılamasına dönmesinde bu tavrı bizzat örnekleyen etkin toplumsal rol modellerinin artması, bu saldırganlık gösterisine zemin hazırlıyor demek de yanlış sayılmaz. Bu konuda sadece kadın erkek ilişkisi değil, tüm insan ilişkilerinde aklın ve medeni hak arama alternatiflerini yok sayan bir davranış biçiminin her alanda kabul görmeye başlaması işin yönetimsel etkileşimini açıklıyor.
"Balık baştan kokar" diye formüle edilen geleneksel etkileşimin günümüz şartlarındaki etkisinin daha önemli olduğu pek çok örnek ortada. 

Bu şartlara, en ufak bir düşün ve davranış farklılığını taraftarlaşma eğilimine dönüştüren mevzilenme psikolojisi de eklenince, "sana aykırı geleni yok edebilirsin" mantığı tüm topluma yayılabiliyor.

Bu modellerle büyüyen nesillerin, nasıl bir iletişim modeline sahip bir toplumsal yapıya dönüşeceği şimdiden düşündürücü.
Yine de her şeyin zıddıyla var olduğu dünyada insani gelişmişlik yönünde gelinen seviyenin üstüne ulaşılacağını öngörmek yanlış olmamalı.
Bu analizin çözümsel yararı, insanın akıllı bir varlık olarak  duygusal tepkime yerine düşünsel tepkimelere yönelmesini sağlamanın gerekliliği oluyor. Örneklenen olumsuzluk bulaşıcı olunca kaçınılmaz örnek alınacak insan konumunda olanların  niteliği en önemli toplumsal etkene dönüşüyor. 

Sevgi Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder